Ana içeriğe atla

Bir kızıl goncaya...

Akşamdan yüklendiğim şarap yüzünden sabahın köründe uyandım. Ağzım midem susuzluktan kavrulurken yine alkol pişmanlığımı tekrarladım. Okuyanım tanıyanımdan azdır, işime gelir, daha kolay yazarım. Şimdi yazmamın tek sebebi uykumun kaçması. Zaten kimin umurunda benim hezeyanlarım?

Kalem kullanmadan yazmayı sevemedim, alışamadım. Yazdıklarımın üzerinde mavi bir şerit üzerinde "Yeni Metin Belgesi - Not Defteri". Ciddiye almalı mı bilmem, not defterimin yaprakları olmalı. Siyah kalemle, bozuk yazımla yazdıklarım, yer yer karalamalar bulunmalı. Aman ne büyük dert değil mi, kimin umurunda?

Bazı kelamlarım küpe diye takılır, gururum okşanmaz dersem yalan söylemiş olurum. Bunca yıllık ömrümde, üç-beş cümle üretebilmişim ya, boşa yaşamadım diyorum. Ne sandınız! Bu şeref gelip-geçmiş kaç insana nasip olmuştur bilir misiniz? İnsanların kaçta kaçı, bırakın dilden dile dolaşmayı, yazıya dökülmüş cümlelere sahip olmuştur? Ama bu da dert değil, kimse umursamıyor.

Peki, önemsenen ne? Soruların basit karşılıklarıyla yetinmek varken, burnumuzu kanatana kadar düşünmek neden? Bir kompozisyon ödevinde cümlem konu edilsin diye mi? Yazıktır çocuklara. Bana şimdi yap deseler o sayfayı dolduramam.

Bir öğrenci hayal ediyorum. Evden okula gitmek için saatleri sayacak kadar tuhaf. Okulda sevdiğini görmeden, evde kahvaltıda boğazından tek lokma geçiremeyecek kadar âşık. Hissettiğine bir ad koyup, sıradaşına açılamayacak kadar korkak. İlk aşkından itibaren önündeki koca hayatın eğriliğini anlayamayacak kadar salak.

Derste istenen "Bütün zaferlerimi yenilerek kazandım." sözü üzerine kompozisyon yazmaları. Yüzünün neredeyse yarısını kaplayan gözlüklerle dünyaya bakan o alık çocuk düşünüyor: "Neden anlatacaklarımı yarım saate sığdırmak zorundayım." Becerebilse, "seviyorum"u sözcüklere dökecek. Yine de geçer not uğruna, çirkin mi çirkin yazısıyla karalıyor kâğıdını.

"Gücümüzün yetmediği zamanlar olacaktır. Kaybedeceğimizi kabul etmek, faydalıdır."

Bu iki cümle giriş için yeterli geliyor. Ama hocasına beğendireceğinden şüpheli, en azından bir cümle daha eklemeli.

"O zaman daha az mutsuz oluruz."

"Mutsuz" ile "daha az mutsuz" arasındaki farkı, bildiğinden yazmıyor. Alelade bir gonca o. Kalemin geleceği çizdiğini öğrenmesine çok var. Hep daha az mutsuz olmak için çırpınacak. Kaleminden kan damlamıyor, cümleleri zar zor sıralanıyor. Kompozisyon sonrası teneffüste, öğrencilerin "hangi pezevenk söylemiş lan bu sözü" diye söylendiklerini bilir mi acaba hocalar?

Gelişme bölümüne geçebilir artık. En zor kısım. Daha fazla cümle kurmak zorunda.

"Yenilmekten korkarsak, o yaptığımız işin neticeye varması güçleşir. Önce başarabileceğimize inanmalıyız. Karşımızdaki bizden güçlü olabilir. Yinede vazgeçmemeliyiz. Yenilsek bile sonuçta birşeyler kazanabiliriz."

Türkçenin en baş bela hecesidir "de". Bazen ayrı yazılıyor, bazen de bitişik. Ne tuhaftır ki ne zaman ayrı, ne zaman bitişik yazılacağını çoğu öğrenci tahsil hayatında öğrenemiyor. Çoğu daha sonraki yaşantılarında da öğrenemiyor. "Şey" kelimesi konusunda kulağı çekilmiş ama yeni cümle kurmaktansa böylesi işine geliyor. Düşe kalka gelişme bölümünün ikinci paragrafını da tamamlıyor:

"Yazar yenilmenin de zafer olabildiğini söylüyor. Kaybettiğimizde üzülmek yerine ne kazandığımıza bakabiliriz."

Zorlama açıklamaya çalıştığı, gerçekte hiç umursamadığı o cümlenin, ne yenilgiler ne kayıplar sonucu meydana geldiğinden habersiz. Gün gelecek, kendi cümlesi sanacak. Biraz daha geveledikten sonra, sonuç bölümüne geliyor.

"Kazanıp kaybettiğimizi zaman gösterecektir. Yenildiğimizi ilk anda bilemeyiz. Yenilmemiz kazancımız olabilir. Tecrübe kazanmışsızdır. Aklımızdan bunu çıkarmamalıyız."

Kısa cümleler kurarak az falso vermeye çalışması akıllıca.
Elimden gelseydi sırf gayretin için, sırf o meşhur zaferden mahrum kalasın diye sana en yüksek puanı verirdim.

Şimdiden kutla, çirkin gonca.
Yolun hep açık olacak bu konuda, sayısız "zafer" seni bekliyor.
Bütün aşkların kursağında kalacak, bütün işlerin yarım...