Ana içeriğe atla

Kırmızı mı Mavi mi?


Filmlerde mavi ve kırmızı arasında seçim yapmak durumunda kalanları görmüşsünüzdür. Kahramanımızın önünde bomba, bombanın üzerinde ise saat bulunmaktadır. Zaman ilerlemekte, saat geriye doğru saymaktadır, kahramanımız karar vermek durumundadır: Kırmızı mı mavi mi? Böyle basit bombaların var mıdır, bilmiyorum. Bu seçimin direkt veya sembolik, hayati olduğu kesin. Tellerden biri yaşamaya devam, diğeri ise ölüm –veya aynı anlamda kullanırsak, var olan hayatın sonu– demek.

Matrix’te de benzer bir seçimle karşılaşırız. Adını, Yunan mitolojisindeki rüyaların tanrısından alan Morpheus[1] karakteri, Neo’ya avucundaki hapları uzatır. Biri mavi diğeri kırmızıdır. Maviyi seçerse, yatağında uyanacak ve istediği her ne ise ona inanacaktır. Kırmızıyı seçerse gerçeğe kavuşacaktır. Rüyaların tanrısı, kırmızı hapa uzanan Neo’ya uyarıda bulunur. “Sana sadece gerçeği vaat ediyorum, fazlasını değil.” Neden kırmızı gerçeği temsil ediyor? Seçeneği önümüze koyanın adı Morpheus’sa, başka bir rüyanın içine uyanmayacağımızı kim garanti edebilir?


Cevabı bulmadaki çaresizliğimize rağmen karşılaştırma şansımız vardır. Yaşamımızda kendimizi akışa teslim etmişiz. Sürekli şikâyet eder, daha iyisini ister ama hiçbir çaba harcamayız. Mavi gökyüzünün altındaki hayat, en azından bildiğimizdir. Rüyaysa bile kendi içinde tutarlılık, algımıza göre de kararlılık göstermektedir. Akışın dışına çıktığımızda neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz. O zamana kadar sahip olduklarımızı kaybetmeyi göze alamayız.

Değişik şekillerde şu soruyu sordum birkaç kişiye: Şimdi yaşadığının rüya olduğunu bilsen ve uyanmak elinde olsa, uyanır mıydın?

Aldığım cevaplardan bir tanesi şöyle: “Sahip olduğum şeylerden memnunum, neden uyanayım? Yani eş, iş, aile, çocuklar, hafıza… Bunlardan, yani ben olmaktan memnunum.

Terimleştirirsek buna maviyi seçmek diyebiliriz. Kırmızıyı seçmek, bilinmezi seçmek işimize gelmez. Düşler kurarız, eşyada karşılığını bulması için emek gerektiği için, içinde yer alamayız. Sonra oyalanmaya başlarız, küçük, küçük, küçücük işlerle. Hesaplaşmalarımız, kavgalarımız, başarılarımız hep küçücüktür. Dert ettiklerimiz, sarf ettiğimiz bin bir kelamın içerisinde kaybolup gider. Sonuçta hiçliğe kurguladığımız dört duvarın kapısına, korku kilidini asarız. Ne içeri giren olur, ne de biz dışarı çıkarız.

Kırmızı, cehennem tasvirlerinde yoğundur, ateşin rengidir, yerin altıdır, ölçüsüz acının rengidir. Bu yüzden sonu gelmez yarınları hesap edenlerin seçemeyecekleri yoldur. Korkuyu yenenlerin ya da korkusuna rağmen ilerleyenlerin yoludur. Vaat yoktur sona dair. Adı var olmaktır ve sadece vaz geçtiklerimizle gerçeğe dönüşür, istemediklerimizle kararlı hale gelir.

Üç ana renkten bu ikisinin amansız mücadelesi de imgelemimizde yer alır sadece. İleride konuyu seçimler açısından ele almayı deneyeceğim. Üç ana rengi karıştırıp, olabildiğince çok renk kullanmaya çalışacağım. Şimdilik bu deneysel karalamayı burada sonlandırıyorum.

Haramiler’in “Mavi Duvar” şarkısını[2] bilir misiniz?

Şarkıdaki kahramanımız maviyi çok sevdiğini düşündüğü birini beklemektedir. O yüzden duvarları maviye boyar. Pencereye de menekşeler dizer ki beklediği onları sularken şarkı söylesin. Muhtemelen menekşeler de mavidir, sadakati temsil ettikleri söylenmektedir ve bu anlamıyla şarkıya gayet uygundur.

“O yaz evinin içinde, denize nazır” bekler de bekler adam. Fakat beklediği bir türlü gelmez. Sonra dalgalara kulak verir, nedense dalgaların sesinden beklenenin gelmeyeceğini anlayıverir. Şarkıda bundan sonra gelen mısra çok şaşırtıcıdır. “Birden çıktım viraneden” der adam. Ama nasıl olur! "Virane"nin anlamı yıkıntı değil mi? Buradan anlarız ki adamımız, mavi rengi seçerek sahte bir dünya yaratmaktadır. Duvarları o yüzden boyamakta ve o yüzden viranenin penceresine menekşeler dizmektedir. Gerçekliğin üstüne kurduğu düşlere bir başkasını ortak etmek istemektedir. Oysa kendisinden başka hiç kimse inanmamıştır. Gramofondan yükselen eski, alaturka şarkılar da fayda etmemiştir.

Sonra adam çaresizce kumsala koşar. Öfkesini ve acısını, belli ki sert esen rüzgâra küfrederek çıkarmaya çalışır. Dünyasında yapayalnızdır. Çünkü beklediği, çoktan kırmızıyı seçmiştir.[3]










[1] Morpheus. Uyku tanrısı Hypnos'un üç bin çocuğundan biri sayılan Morpheus'un adı biçim anlamına gelen "morphe" (Lat. forma) den türemedir. Morpheus insanlara uykuda çeşitli biçimlerde görünen düşleri simgeler. Uyku ve düş tanrılarının hepsi gibi Morpheus da kanatlıdır. Kocaman, hızlı kanatlarıyla dünyanın bir ucundan öbür ucuna şıp diye uçarmış. (Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1996)




[2] Bilmeyenler için, söz ve müziği Ayhan Yener’e ait olan şarkının sözleri şöyle:

                Duvarları maviye boyadım
                Maviyi çok seversin
                Penceremde menekşeler dizili
                Sularken şarkı söylersin
                Gramofonda eski alaturka
                Hoşuna gider bilirim

                O yaz evinin içinde
                Denize nazır
                Sabaha kadar bekledim seni
                Birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin

                Birden çıktım viraneden
                Koşa koşa indim kumsala
                Acı acı sövdüm sonra
                Yüzümü kırbaçlayan rüzgâra



[3] Beklenen, yolda kaza geçirip ölmüştür. Şarkının öyküsüne göre gelmemesinin sebebi budur.