Ana içeriğe atla

Amerikan Böceği

"Kendimi bok gibi hissediyorum ama harika görünüyorum."

Amerikan Sapığı (American Psycho), 1991 yılında çıkan "kült" kitaplardan biri. Bret Easton Ellis'in yarattığı karakter, Dostoyevski'nin Raskolnikov'una benzetilmiştir. Bence Patrick Bateman, Gregor Samsa'ya daha yakındır. Böceğe dönüşemediği için seri katile dönüşmüştür. Şöyle de diyebiliriz; katil bir böcektir o.

“Yemekten sonra masaya ‘baksanıza millet, tam bir cehennem
hayatı yaşıyorum’ diyorsam da benimle hiç mi hiç ilgilenmiyorlar.”

Günümüzün en tipik kölesidir. Yazıldığı tarihten bugüne, tepeden tabana benzeşim sürmektedir. Giyimi, aksesuarı, şampuanı, parfümü, külotuna kadar dokunduğu tüm nesneler markadır. Markalardan soyduğumuzda Bateman'dan geriye hiçbir nen kalmamaktadır. Bateman, çalışmak ve eğlenmenin dışında yalnızca öldürmektedir.

“…bütün bir kurbanlar ordusunun bir araya geldiği bu salonda
kendime hakim olamıyor gibiyim, son günlerde onlar her yerde
dikkatimi çeker oldular- iş toplantılarında, gece kulüplerinde,
yoldan geçen taksilerde ve asansörlerde, paramatiklerdeki
kuyruklarda, porno filmlerde, David’s kurabiyecisinde ve
CNN’de, her yerde, hepsinin ortak bir yanı var: Av bunlar...”

Çevresinde ne hissettiğiyle ilgilenen bir kişi bile yoktur. O yürüyen bir Armani takım elbisedir çünkü. Çevremizde bolca ucuz prodüksiyon amerikan sapıkları görürüz. İmitasyon olduklarını anlamak için yakalarını kaldırmamız da gerekmez.

Ellis, başarılı biçimde bir roman değil katalog yazmıştır. Cinayet aletleri bile markadır. Renkli moda-magazin dergileri vardır, parlak kağıtlara basılan. Okunmayan, yalnızca resimlerine ve biraz da başlıklarına bakılan. Reklam sayfaları arasında lütfen işlenen konular, dedikodular görürsünüz. O dergilere benzer bir yanı var kitabın. Kimi markalarsa çarçabuk zamana yenik düşmüş, eskimiştir. Ellis'in büyük başarısı, markaların içerisinde insanın göründüğünden küçük olduğunu görüp gösterebilmesidir.

“Yıldızlardan bir perde, millerce uzunlukta, gökyüzüne yayılmış
pırıl pırıl parlamakta, o kadar çoklar ki, aşağıda kendimi küçücük
hissediyorum, bu duruma zorlukla katlanıyorum.”

Çeyrek asırlık bir süre geçtikten sonra bu esere yeniden baktığımızda değişenin yalnızca gelişen teknoloji olduğunu görüyoruz. İnsansa küçülmeyi sürdürüyor. Anlaşılan "bir sabah bunaltıcı düşlerden" uyandığımızda, kendimizi bir mikroba dönüşmüş olarak bulacağız.