Ana içeriğe atla

Miskinler Tekkesi

“Fukara aile kızları vardır. Günün birinde bir kazaya uğrarlar; tekerlenirler. Kapatma yahut sermaye olarak yaşadıkları hayat pek de şikâyet edilecek gibi değildir. Yemediklerini yiyorlar, giymediklerini giyiyorlar; arabaya biniyorlar. Fakat bu müddet esnasında durmadan sızıldanırlar; eski yoksul hayatın hasretini çekerler; hamal çamal takımından biri kendilerini nikâhla almak istese ağlayarak kabul edeceklerini ve göstereceği tek odanın; soğan, ekmek ve minderlerini burada alıştığı güzel şeylere seve seve değiştireceklerini söylerler ve bu sözler dua kadar samimîdir de. Namus kadar köklü anane var mıdır dünyada? Derken günün birinde Tanrı, dualara aldanır; onlara razı oldukları hamal Cemal’dan hatta bir parça daha iyisini, elinde bir yüzük ve bir çiçek demetiyle gönderir. Bu hayat, soğanlı ve ot minderli hayat müsveddesinden elbette daha parlaktır. Fakat tulumba bu defa tersine işlemeye, kadıncağızın hamle hamle yüreğine doldurduğu fazileti boşaltarak yerine ikinci hayatın şusunu, busunu sokmaya başlamıştır: Manto, ipek çorap, çalgı, araba, kibar kıyafetli erkeklerin nezaketi vs. vs… Çünkü nihayet bu da, yeniliğine ve kısalığına rağmen, ötekinden daha az kuvvetli olmayan bir başka anane haline gelmiştir. Derken kadıncağız, günün birinde bir ağız dalaşından sonra, hatta bazen o da olmadan bohçasını alır ve benim aksam üstü İncir hanında yaptığımı yapar. Bu sefer artık kat’î kabuldür; gönül rızasıyladır ve dönüş yollan kesilmiştir. Evet: ‘Tanrı, kör kurdundan bile geçmez!’ derler. Burası doğru. Fakat dâvanın ruhu kör kurttan biraz daha başka türlü yaşamaya gayret noktasında toplanmıyor mu?”

Reşat Nuri Güntekin, Miskinler Tekkesi