Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gramer

Öznem gizli değildir Tepeme çizgi çekip Şöyle eğiğinden “Ben” diye yazma sakın Dinlemeyeceksin yine Ne dersem aksini yapacaksın Kendimden bilirim Gereklilik kipinde Ne dediysem Hep ama hep Aksini yaptım

Son Kapı

Başkasının düşüne giremezsin Kendi düşündesin Birliktelikler kesişmedir İç içe geçmek değil Ulaşamayacağı bir yer biliyorum En içteki o nurla dolu karanlık nokta

Ardımda Akşam Güneşi

Bir melek gördüm gölgemde Kendimi böyle bencilce sevdim Öyle geride kalmışım ki Geriye bir tek ben kalmışım Evcilik oynamayı becerememiş Üçüncü tekil şahıs kelamsızım Gizli öznelerde bile sadece Sadece kendime âşıkmışım Hımmmm Ne zaman kanatlanıp uçarım Denize vuran yansımasında ayın Bilmediğim kıyılara varırım

Kınalı

Boynunda, hareket ettikçe ses çıkarıyor. Toplanmışız bütün koyunlar, otlanıyoruz. Aramızda keçiler de var, yavrular da. Buranın otlarını beğenmedim, yemesen aç kalacağım. Ben de otların son bulduğu yere yöneldim. Burada koşarak, bağıra bağıra havyanlar geçiyor. Öyle hızlılar ki ne olduklarını seçemiyorum. Bizim ineklerden bile büyükler. Ata da benzemiyorlar. Yok bunların da tadı yok. Zaten çoban bağırıyor. Sopa yiye yiye öğrendim ne istediğini. Zaten o olmasa köpeği var. Bir kesesinde bu çimenliğin sonunda koşturan hayvanlardan biri, keçiye saldırdı. Keçi düştüğü yerden kalkamadı. O zaman gördüm o hayvanı. Durdu ve sustu, içinden bir çoban çıktı. Bizim çobanla bağrıştılar, bir süre konuştular. Sonra tekrar hayvanın içine girdi uzaklaştı. ... Sonra bir gün o korkunç hayvanlardan daha büyüğü geldi. Teker teker üzerine koydular bizi. Önce korktum ayak diredim. Hem sopayı yediğimden hem güç yetiremediğimden baş edemedim. ... Korkuyorum, bizimkilerden ikisinin kafasını ayırdılar, içle

Natürmort

“Yok mu bunun ilacı?” kimini kör kuyularda unutur şenlik bitti mi talan başlar aşk bitince yalan başlar ve şen kahkalar arasında tecavüzler duyulmaz alkole batıp çıkmış taksim kuyruğunu kovalayan köpek bokuyla kavga eden deli

karadeli’ye atılmış şiir

değer mi onu bulmak da neymiş kalbimdeymiş oysa değer mi bedenden soyun sevişelim değer mi ruhun ikizini bulmuş kimin ikinde değer tabi yaşadın aslanım böyle bir dehaya hazır değil dünya patlasın mı dursun dedi tek parça çatlasın mı o yarık eder tehlikeli al başına belayı, sırtla uçurtmayı hadi delikanlı gibi davran velet en güçlü deparını göster biz büyülenmiştik o sözleri söyleyende kaybolmuştuk. sonra da birileri vücut kenarlarının tuhaf renkli olduğunu iddia ettiler. ben fark etmemiştim, umurumda değildi her kimse iyi oynuyordu çok güçlü bir rakip olabilirdi kendim için iki durum görüyorum inanmayanların cehennemi, ulaşamamaktır öyle acıyı yaşayacaksın ki inanacaksın gazabını değil sevgisini isteyeceksin sahip olduklarının tümünü vermeye hazır olduğunu söyledi. aldığı karşılık ver, öyle gel çocuğun yüzünün değişmesini görecektiniz fakat zekiydi o, söze karşılık vermedi öyle bir kapıdaydı ki içeriye girmesi için bırakması gerekenler çoktu sustu

Sürünün Sessizliği

Gökten mi indik, sürüden mi çıktık (çıktık mı, orası ayrı)? Eğer gökten indiysek, ışıktan kopmuş gelmişizdir. Aydınlanma, bizi kaynağımıza ancak yok olarak ulaştırabilir. Yok sürüden/güruhtan çıktıysak, istisna olmamamız muhtemeldir. Demek ki sürüden, aydınlanmaya doğru tikel bir yönelim var demektir. Azınlık kalmak bakiyse ve oran aşağı yukarı aynıysa da yok oluş söz konusu değildir. Çünkü gerçeğe/gerçekliğe, diller sussa da susturulsa da varabiliyoruz. Evrenle yaşıt tecrübeye sahip bilincimizle, sürekli, her çağda, "bunda bir yanlışlık var" diyoruz. Biz görmezden geldiğimizde, kayaçlar bağırıyor, tortullar, parazitler, aminoasitler bağırıyor. Kendi kaslarımız, kemiklerimiz, hücrelerimiz bağırıyor. Yolculuğunda (belki) bir adım öndesindir. Gördüklerinden öyle korkmuşsundur ki hız kesmişsindir. Ardında bıraktıkların, fark attıkların yüzünden kaygılanmazsın. Ne kadar önde olursan ol, varacağın yeri ve neye dönüşeceğini bilemeyişin korkutur seni. Azınlık ne kelime, tek başına

Şarköy Notları - V

22 Kasım 2009 - 21:14 “Tek başınayken aklını koruma sanatı”… Güzel kitap olmaz mı? Hatta başına “on derste”yi de ekleyebilirim. Peki, kelin ilacı var mı ki başkalarına satıyor? O kel bensem her zaman vardır. Dermanın dertten beter olabileceğini baştan kabul edecekseniz, kusuru hekimde aramayacaksanız, emrinize amadeyim. Önce durum değerlendirmesi yapalım ve teşhisi sorgulayalım. Soralım; tek başınayım derken, yalnızım demek mi istiyorsunuz? İkisinin aynı anlama gelmesi muhtemelse de gelmeyebilir. Tek başınayım dediğinizde bunu pozitif değerlendirebilir, hatta biraz da vakar barındırdığını düşünebiliriz. “Yalnızım”daysa bir hayıflanma var sanki. Amacımız aklı korumaksa, iki durumu çok fazla ayırmasak da olur. “Yalnızım” anlamına geldiğini varsayıyor ve sonraki aşamaya geçiyoruz. Durumunuzdan rahatsız mısınız? Süreklilik şart değil, zaman zaman da rahatsız olabilirsiniz. Fakat cevabınız hayırsa, derse pek ihtiyacınız yoktur. Hiç demiyorum çünkü rahatsız olmayıp da tedirgin olabilirsi

Şarköy Notları - IV

21 Kasım 2009 - 00:22 Ne zamandır şiir yazmıyordum. Peki, ben şiir yazıyor muydum? Kimilerinin kötü, kimilerininse çok kötü olduğunu biliyorum. Yazmaktan alıkoymamalı. Bir günlük gazeteye gönderilen şiirlere göz atıyorum, soba tutuşturmak için kullandığım gazetelerden, şiir gönderenlerin ömürlerinde şiir okumadıkları belli oluyor. Okusalardı yazdıklarına şiir demezler, en azından insan içine çıkarmaya cesaret etmezlerdi. Hayata nasıl baktıkları ve aşkı ne kadar hödükçe yaşadıkları da anlaşılıyor. Beterin beteri vardır diyerek blog’umda yayımlamıyorum her şiirimi, yayımladıklarım beğendiklerimdir. Bir o kadar da neşre layık görmediklerim var. Bu aralar yazmıyorsam sebep, noksanlığımdandır. Aşk şiiri desem, aşkı ara ki bulasın. Eskisini de mütemadiyen buzluktan çıkarıp çeşitlendiriyorum ama üstüne yeni tecrübeler eklenmediği sürece bayat kabul ediyorum. Ne yazık ki bana şiir yazdıracak heyecanlardan uzağım. En hararetli hareketim sıkıntıdan patlamak olabilir. Yine de iyi idare ediy

Kart sensin postal da sana girsin

Sözün Can Yücel'e ait olduğu rivayet edilir. Söylentiye göre bir programda Duygu Asena, Nazım Hikmet'e " kartpostal şairi " demiş, bunun üzerine Can Yücel de telefonla programa katılmış ve "kart sensin postal da sana girsin" demiş. Böyle bir çıkış delidolu, küfrü esirgemeyen Can Baba’ya aykırı düşmüyor. Böyle bir olayın yaşandığına gözüyle tanık olduğunu söyleyenler bile var. İnternet artık en önemli bilgi kaynağımız ama yanlışın yayılmasının da bir numaralı kaynağı. Edindiğimiz verilerin sağlamasını mutlaka yapmamız gerekiyor. Yoksa zor durumlara düşmek işten bile değil. Buna özen göstermeyen köşe yazarlarının nasıl rezil olduğuna da tanık oluyoruz. Üstelik yaratılan gaf da internet sayesinde ışık hızında yayılıyor. Örnek; Nazlı Ilıcak, Mevlana’ya ait diye Can Dündar’ın yazdıklarını köşesine taşımıştı. Duygu Asena 2004 yılı ortalarında Vatan’da “Kart ve Postal Hikayesi”ni doğru olmadığını açıkladı. Yazısında " ...1950 sonrası yazdıkları, Saman Şarı

Aralık Türküsü

Kışın ortasındayız, takvim icabı Dışarıda yolunu şaşırmış bahar Kabanları ellerinde çocuklar Okuldan eve dönüyorlar Küreselleşme, globalleşme Kim bulup icat ettiyse Lanet gibi çöktü üzerimize Madem yakacağımız bireysel Isınmamız niye küresel

Neden Yazıyorsun

Neden yazıyorsun, sorusuna muhtemel cevaplar - Neden yaşıyorsam o yüzden. - Soruyorum kendi kendime ama istediğim gibi olmuyor. Çünkü birbirimize bakışıp anladım diyebiliyoruz. Yine de soru cevaplanabilir mi bilmiyorum. - Bir boşluk vardı, benim doldurmam gerekti. Belki yazmamı gerektirecek hiçbir sebep olmadığı için yazıyorum. Neden yazıyorum mu dediniz? - Yazları sıcak, hatta kurağım. - Yazdığım son mektup şu an elinde (senin değilse de mutlak birilerinin…) - Çünkü sevdiğim insanlar çok. Hepsine ayrı ayrı bu kadar vakit ayıramam. Onların umursadığı kadar hayatlarında olmalıyım. Okudukları kadar. - Olmadığım bir dünyanın eksik kalacağını düşünüyorum.  Dünyanın umurunda mıyım? Benimkiler küçük matematik hesapları. - Yazmasaydım aç kalacaktım. Bir tür açlık. - Neden yazıyorsun diye sorulmamalı, neden yazmıyorsun diye sormalı. - Var olmak için. - Geçecekse geçsin, girecekse girsin. Kapının önünde durmasın içerisi soğuyor. - Yanlış anlamayı düzeltmek için. Anlama