Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Marduk

dünya bir vakit kurtlanmış işte biz olmuşuz gelir biri tozunu alır bakarsın yok olmuşuz

Ocağın Kulak Misafiri

— Uzun zaman sonra yüzünde bir değişiklik var, diyorsun. Neşesizliğin tekrar buraya koparılıp getirilmenden mi, onu mu soruyorsun? — Yüz kaslarım politikada pek hamlar. Zoraki gülümsemeyi sürdüremiyorum. Yüzümde yorgunluğu hissediyorum. Eğlenmek yoruyor, eğleniyor gibi görünmek misli yoruyor. * * * — Müzik? — Açma. — İstemez misin? — Müziğe doydum. * * * — Yaz yaz. — Ne yazayım? — Ulan benimle dalga mı geçiyorsun? Şimdiye kadar söylediklerinde ne var, her saniye dilinin ucuna gelen ve dönen neyse onu. Yaz şuraya kabahatini. — Neden kabahatli oluyormuşum? — Çünkü her seferinde suçluluk hissediyorsun. — Değer miydi, onu düşünüyorum. * * * — Ne istediğine dikkat et, talih her zaman seni yanlış anlar. — Hiç başına geldi mi, kör talihin oyunu. — Gelmez olur mu? Hem de defalarca geldi. — Anlatsana. — Hayhay. * * * — Ben hayatımda dans etmedim, o gün ettim. — Abi sen her yeni dalgada canlanıyorsun. * * * — Sen, evlendiğin kişiyi ömür boyu umursayacağına söz v

Ölüm Sizi Ayırana Kadar

Aynı çatı altında kumrular Ne güzel, yuva kurmuşlar Sevgi diyorsan var elbet Ama boş duruyor sayfalar Kalem, alışveriş listesine Oynarsa oynar Aşkı sorayım diyorum Nereye sakladınız bakayım Kırık dökük de olsa Yazmadınız mı iki satır Aşk kalem oynattırmamışsa Çalın başınıza sevginizi Boşuna yaşamışsınız demek ki Çalın davulları, zurnaları Gürültüye boğun bari Duymasın kimse İçinizdeki sessizliği

Sayaç

Mini öykü Sürekli baştan başlıyor. Eğer dikkatini dağılırsa şaşırıyor, nerede kaldığına emin olamıyor, hiçbir tepki vermeden yeniden sayıyor. “1, 2, 3,… 51,… 76,…” “Sonsuzluk” dedi doktor “varmaya çalıştığın gibi. Son yok ama başlangıç var. Öyle mi?” Doktoru duyunca saymayı bıraktı ve “ne zaman saymaya başladığımı bilmiyorsun” dedi. “Bu, başlangıcın da olmadığı anlamına mı geliyor?” diye sordu doktor. “1, 2, 3, 4, 5, 6…”

They Live - John Carpenter

“They live, we sleep.” Bloğumda tanıtacağım ilk yapım, John Carpenter’ın, 1988 tarihli, ‘They Live’ adlı filmi. Ray Nelson’ın "Eight O'Clock in the Morning" (Sabah Saat Sekizde) isimli kısa öyküsünden esinlenerek sinemaya uyarlanmış. “ Sizi aldatmak için dillerini kullanıyorlar. Zehir dudaklarında, şiddet ve küfür dolu ağızları. Tanrı korkusu yok gözlerinde. Liderlerimizin kalplerini ve zihinlerini ele geçirmişler. Zengin ve güçlüleri topladılar. Bizi gerçeğe kör ettiler. İnsan ruhu bozuldu. Neden hırsa tapıyoruz? Çünkü, görüş alanımızın dışında bizi besiye çekiyorlar. En tepeye yerleştirilmişi de dâhil, doğumdan ölüme, bizim sahibimizler. Bizi kontrol ediyorlar. Onlar efendilerimiz. Uyanın! Her yanımızdalar. ” Park meydanında bir avuç insana vaaz veren bir rahibin sözleridir bunlar. Kahramanımız ise işçi kurumundan eli boş dönerken oradan geçmekte, bu nedenle söylenenlere kulak misafiri olmaktadır. Koşulların kötüleşmesi nedeniyle, başka bir eyaletten iş aramak içi