Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yapa/yanlış

yediklerinde metal tadı kulaklarında sükunetin nereye dönsen yüzünü yine kendine bakarsın yerini değiştirirsin karşında yine kendin göz göze geldikçe bakışlarını kaçırırsın kirpiklerin kelebek kanadı çırpınırsın son bakış nafile, uçamazsın

Martın Kulak Misafiri

— Anlamıyorsun, insan bütündür. Senden onu çıkarırsak başka birine dönüşürsün, başka biri olursun. Kusuruna tek başına bakarsan çirkin görebilirsin. Sende gerçek olanı açığa çıkarıyor. Biliyorsun, anlıyorsun, kabulleniyorsun. Gitsin uzaklara değil mi? — Ben yalnızca bir tek konudan bahsediyorum. — Evini özledin biliyorum. Dört duvar arasında gönlünce yaşıyordun. — Üstat, arif olan anlarmış, sormazmış. Bunun sizden iyi bir örneği olamaz. * * * — Niye kapattın bilgisayarı? — Çünkü senin çalışman gerek. Büyüksün oyun oynamamalısın. Anladın mı? — Anladım. * * * — Hayret! Bugün aşkından bahsetmedin, yazmadın. — Sayende yazdım işte. * * * — Ya ne olur ağlama. Yol yakınken dönmek daha iyi değil mi? Kalbini daha fazla kırabilirdim. — Kırdın zaten. * * * — Bu dünya sınav mı sence? — Evet. — Yani bizler denek miyiz? — Zor tabi bunlar, düşünmek gerek. * * * — Senden alacağım var sevgilim. Bana üç aylık borcun var. — Hani sevmek bedavaydı? * * * — “Aşk Kastamonu

Pişmanlık Giysileri Siyahtır

Konuk Yazar: Jülide Simsoy Göğüş Ağlama çaresizliğin türkülerinde Tüketme umutlarını bir çırpınışta Kocaman kentleri biz istemedik Biz yazmadık alınlara kaderleri... Bizden öncekiler de ağlardı Bak bulutlara yığın yığın Her bahar güneşinin ardından Patlayacak tohumlara yağmurlar yağar... O kocaman duvarlara da aldırma Ötelere bir yol biliyorum Benim sancılı yüreğimden geçer Alabildiğine utanç yığar vefasızlara... Bu tutsak olduğun acılardan Kurtul kurtul da gel benimle Mavi güneşli yarınlara gidiyorum Ak giysilerle yasaklara meydan okumaya... Ağlama çaresizliğin buruk türkülerinde Tüketme umutlarını bir çırpınışta Kapanan sevgi kapılarının ardında onlar Pişmanlığı kuşandılar kara- kapkara... 14.Ekim.1970/İST. Fotoğraf: Jülide Göğüş

Diego Garcia - Laura

Yeni bir şarkıyla, albümle, kitapla buluşabilmek için farklı kanallarda gezmek, farklı araçlar kullanmak gerekebiliyor. İşi şansa bırakabilir veya pasif alıcı konumunda sunulmuşlardan beslenebiliriz. Televizyonlarda, radyolarda hangi şarkı çalar, hangi klip döner, izlemediğim için hiç bilmem. “Best”lere, “top 10”lere, “40”lara hiç itibar etmem. O listeler içinde beğenip de dinlediklerim oluyordur ama o parçalara ulaşma yolum hep farklıdır. Grooveshark  çokça kullandığım araçlardan biri. Çalışırken, dışımdaki gürültüyü bastırsın diye başvurmuşken keşfettiğim bir albüm “Laura”. Diego Garcia ismini daha önce duymamıştım. 2000-2010 yılları arasında yaşamış Elefant grubunun solisti olduğunu da sonradan öğrendim. Albüm, günümüzün dokunuşlarıyla 60’ların ve 70’lerin havasını hissettiriyor. Hemen her şarkısına melankolik tonlar egemen. Ritimler için akustik enstrümanların tercih edilmesi de amaçlananın bu olduğunu düşündürüyor. Elefant grubun parçalarına bakarak, Garcia’nın bu çalışmada

Inception - Christopher Nolan

Konuk Yazar: Murat Bayhan   "— Her gün buraya gelip uyuyorlar. — Hayır. — Her gün buraya gelip uyanıyorlar." Inceptıon, yani lügat-ı lisan da “Başlangıç” olarak karşılık bulur. Sinemalarımızda da bu isim altında yayınlanmıştır. Filmin künyesine bir göz atalım öncelikle; yönetmen ve senarist koltuğunda Christopher Nolan’ı görüyoruz (Batman Dark Knight filminden hatırlayacaksınız). Başlıca göze çarpan oyuncular ise Leonardo Di Caprio (The Departed, Shelter Island) ve Ken Watanabe (The Last Samurai). Yönetmenin önceki filmi; yani Batman serisinin sonuncusu olan “Dark Knight”; kendisinden önce çevrilmiş olan Batman yapımlarından farklı bir üsluba sahipti. Daha karanlık, daha akıl doluydu. Ama en önemli dikkat çeken nokta karakterlerin işlenmesiydi filmde. Sanırım Joker karakteri tüm izleyenler için bir sürprizdi. Öyle anadan doğma muzipliğe sahip bir çizgi roman karakteri değildi artık. Hayatın çemberinden geçmiş, feleğin tokadını yemiş ensesinde boza pişirilmiş ve bu t

Kaçanlar

Işıktan kaçar gölge Nesnelerin ardına Işıktan kaçanlarsa Gölgelerin içine...

Dağ Başını Duman Almış

“ Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar Güneş ufuktan şimdi doğar Yürüyelim arkadaşlar ” Önce, 2000’li yılların ilk yarısında piyasaya sürülmüş olan “Cola Turka” için yapılmış bir reklam kampanyasını hatırlatmak istiyorum. İlk reklam filminde Chevy Chase gibi bir isim kullanılmıştı. Bekleneceği üzere, “cola”ya değil “Turka”ya vurgu yapılmıştı. “Türk’e özgü” figürler serpiştirildiği reklam filminde, koladan içenler “Türk gibi” hareket etmeye başlıyordu. En dikkate değer sahnelerden birinde, yemek masasında bir Amerikan ailesi görülür. Kolalarından birer yudum aldıktan sonra hep bir ağızdan Gençlik Marşı’nı söylemeye başlarlar. Peki, “Türk’e özgü” zannedilen bu marşın menşeinin İsveç olduğunu biliyor muydunuz? Asıl ismi “Tre Trallande Jamtor” olan şarkının bestecisi, 1864-1937 yılları arasında yaşamış Felix Körling’tir. 1904 yılında bestelenmiş, Selim Sırrı Tarcan tarafından ithal edilmiş ve Ali Ulvi (Elöve) Bey tarafından 1915’te güftesi yazılmıştır. Atatürk’ün de ş