Şarköy kadar eski izlenimi veren bir meyhane burası. Meyhane diyorum ama muhtemelen en çok rakı tüketiliyordur. İsimlere sonradan yüklendikleri anlamlarla bakmalı. Kıraathanede de en az gerçekleşen eylem, okumaktır. Meyhanenin öyle orijinal dekoru var ki aradan zaman geçmeden yazmak istedim. Buranın bir cephesi meydana, öteki cephesi de Atatürk Caddesi’nin girişine bakıyor. Köşe başını tutmuş, erken çökmüş bir kadın sanki. Oturur oturmaz, kraft masa örtüleri dikkatimi çekti. Bulundukları zemini beğenmemişçesine kaçma arzusundaydılar sanki, tüm masalarda eğri büğrü kabarık duruyorlardır. Ucuz sandalyelere, ucuz düğün salonlarında rastlanabilecek türden kumaş kılıflar geçirilmişti. Görüntüyü kurtarmaya yetmediği gibi oturulduğunda mazilerinin eskiliği de anlaşılıyordu metal iskeletli bu sandalyelerin. Cephesindeki pencere camları, içeriye dışarıyı, dışarıyı içeriye göstermeyi önleyen perdelerle örtülüydü. İki cephenin perdeleri birbirinden farklı tipteydi. Tavanı tutan üç ince sütun, a