Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ekonomi'k

"Reklamcı iken benzerlerinden daha kötü kaliteli ürünler için bulduğu harika sloganları düşündü. Kusmak istiyordu. Çünkü bu tip ürünlerin ne kadar şahane olduğuna ancak buna inanmaya teşne ve mahkûm olanlar yani yoksullar inanıyordu. Bazen de tam tersi strateji kullanılır, berbat kalitede bir ürüne yüksek fiyat konur, öyle her önüne gelen babayiğidin onu alamayacağı teması işlenir, bu ürünleri de yine dişinden tırnağından artıran orta sınıf garibanlar ters gaza gelerek alırdı. İyi kaliteli ürün kullanmaya alışkın kesime bunları öldür Allah satamazdınız, bunlar bir bakışta, bir dokunuşta neyin ne olduğunu anlar, gülüp geçer, ucuzu ucuz pahalıyı pahalı alırlardı. Bilgileri ve bilgilerinden doğan güçleri vardı. Böyle bakınca ayrıcalıklı sınıf görece olarak değil mutlak olarak daha ucuz ve daha kaliteli yaşıyordu." Y. Hakan Erdem, Kitab-ı Duvduvani

Prens ve Büyücü

Bir zamanlar üç şeyin haricinde her şeye inanan genç bir prens varmış. Bu prens prenseslere, adalara ve Tanrıya inanmazmış. Böyle şeylerin var olmadığını ona babası, kral söylemiş. Babasının ülkesinde hiçbir prenses ya da ada bulunmadığından ve Tanrının varlığına dair hiçbir işaret olmadığından genç prens de babasına inanırmış. Sonra, günlerden bir gün prens saraydan kaçmış. Yolu komşu diyara düşmüş. Burada, her bir kıyıdan bakıldığında başka başka adaların olduğunu ve yine bu adalarda, ne olduğunu anlayamadığı, tuhaf ve rahatsız edici yaratıkların yaşadığını görüp hayrete düşmüş. Tam bir tekne aranırken, üzerinde yerlere kadar uzanan elbisesiyle bir adam kıyı boyunca ilerleyerek yanına yaklaşmış. “Şu adalar gerçek mi?” diye sormuş genç prens. “Tabii ki gerçek o adalar,” demiş uzun elbiseli adam. “Peki ya şu tuhaf ve rahatsız edici yaratıklar?” “Hepsi de gerçek birer prenses onların.” “Öyleyse Tanrı da var olmalı!” diye bağırmış genç prens. Uzun elbiseli adam başını hafif

Anneler Ölmez

Konuk Yazar : Nihat Genç Vefat edeli on altı yıl oluyor ama ne zaman mutfağa, banyoya, oturma odasına girsem, bu büyük hayali posterleri yüzüme çarpar. Mutfaktaki posterinin üstünde, “oğlum domates bu bıçakla kesilmez, oğlum ekmeği açıkta bırakma, oğlum peyniri kurutacaksın” benzeri binlerce söz dolu. On yıllar geçse de, on tane ev değiştirsem de, mutfaklar aynı mutfaktır, oturma odaları aynı, anneler nasıl kurmuşsa öyle yaşarlar! Sadece banyodaki posterlerin üstüne yazılanlardan bir büyük kitap yazılabilir, “oğlum şampuanı avuç avuç kullanma, birazcık yeter, oğlum banyo terliğiyle dışarı çıkma” ve niceleri ömrümüz oldukça büyük bir tiyatro sahnesinde her gün sahneye konur, istemesek de o repliklerle kurulu bir hayatı yaşarız! Ayakkabımı bağlarken, ekmeği dilimlerken, hep onun tembih ettiği gibi... Ne zaman eve girerken ayakkabılarla halının ucuna bassam, sanki bir ses, annemin sesi oracıkta azarlar durur beni! İnce bir şey satın alsam, “oğlum bunu her zaman giyemezsin”, pahalı bir ş