— Anlamak başka, olmak başkadır. — Nasıl yani? — Olduğunda, anlarsın. * * * — Neden çöp kutusunu sağ alt köşeye koydun? — Çöp kokuyor diye, diğerlerinden uzaklaştırdım. * * * — O heykeli yaptıktan sonra korkmaya başladım. Sebebini bilmiyorum, beni rahatsız eden bir yanı var. — Acaba Tanrı da böyle mi hissediyordur? — Bilmiyorum, tanıdığım hiç tanrı yok. Bildiğim; eserini tamamladıktan sonra senden kurtuluyor. Kendi başına var olmaya başlıyor. Sana ihtiyacı kalmıyor. * * * — O halde en cesur yaratıcı bizimki olmalı. En korkuncunu bile yaratmaktan, yaşatmaktan çekinmiyor. — Senin için en korkuncu, onun için değil. — Galiba öyle. Bana korkunç gelenleri yazmaya zorlanıyorum. Acı verecekmişim gibi geliyor. Yarattıklarımı sonsuz acıya layık görmüyorum. Her okunduğunda yeniden yaşanan bir acıya. — Bu abartı değil mi sence? Sonuçta yaptığın, harfleri dizmek, kelimeleri yan yana getirmek. * * * — Sen koyun musun? — Sen, olayın içine eden misin? Bütün mevzuu berbat ettin