Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sert Ünsüz Fanzin, Sayı 2

pdf biçimi online biçimi

Sert Ünsüz (fanzin)

pdf biçimi online biçimi

İştah

Konuk Sanatçı : Fikret Abalı Kayıplar kazançlar Dünde O zaman olmayan Bugünde O gün kaybolan Yarında Gidenlerin kalanlardan Farkı yok İcap eder kapanır o kapıda Akla ziyan kararlar Olup olacağı belliyken Boğulduğun göz yaşına Değecek mi hikayen Gel kaçalım buradan Yolumuz açık Bahtımız ak Bir bardak suya muhtaç Ruhun yansın Sen nefeslen Renkler yerini şaşırmış Kollarım hiçliğe Sımsıkı sarılmış Yolumun sonu Yerden gökten ayrılmış Güzel bir ses Anlamlandırılmamış bakışlar Teninde rüzgar İçtiğin şarap Ekip filizlendirilememiş tohumlar Diyaframına hakim olamayan Dostlar Tutar seni Salmaz buralardan Mutlu mutsuz Tatlı tatsız Arlı arsız Şanlı şansız Doğru yanlış Hepsinden biraz Hepsinden fazla Ben dediğim Benden ayrı bir dünya

İki Akil Adam

Bir zamanlar Efkar adlı kadim şehirde birbirinin bilgisini çekemeyen ve küçümseyen iki akil adam yaşarmış. Çünkü içlerinden biri tanrıların varlığını inkâr ederken, diğeri bir inananmış. Bir gün ikisi pazarda karşılaşırlar ve müritlerinin ortasında tanrıların varlığı-yokluğu üzerine bir zıtlaşma ve tartışmaya girişirler. Saatlerce tartışmaktan hoşnut olarak ayrılırlar. O akşam inançsız olan tapınağa gitmiş, sunağın önünde secdeye kapanarak tanrılardan yolsuz geçmişi için af dilemiş. Ve aynı saatte diğer akil adam, hani şu tanrıları savunan, kutsal kitaplarını yakmış. Çünkü artık inançsızmış. Halil Cibran, Kaçık

Ondan Sonrası

Çıktım tavan arasına, bir kırık sandık buldum. Açtım baktım içinde bir kırık altın. Almayacaktım  ama aldım                 Sarıdır diye Ordan gittim İstanbul’a, bir kâse yoğurt aldım                 Durudur diye Dokuz yüz doksan dokuz testi su kattım                 Koyudur diye Sultan Ahmet minarelerini belime soktum                 Borudur diye Tophane güllelerini cebime doldurdum                 Darıdır diye Nacağı aldım Kapalı-Çarşıya daldım                 Korudur diye Akdeniz’e girdim                 Kıyıdır diye Ortasına bastım                 Kurudur diye Selimiye Camisinin duvarına dayandım                 Yalıdır diye Ahır-Dağı’na bir tekme vurdum                 Geri dur diye Bir atım vardı, satıcı oldum, almadılar                 Dorudur diye Üçlük beşlik verdiler beğenmedim                 İridir diye Sade Osmanlı lirası verdiler almadım                 Sarıdır diye Beni aldılar tımarhaneye götürdüler         

Laforizmalar IX

Günah: İşlemekten değil görülmesinden korkulan * * * Basit bir eşyayı çalanı linç etmeye kalkanlar, çalınanın değeri arttıkça sessizleşirler. * * * Çatır çatır çatlar dört bir yanın enkazın altında kalırsın, yine de anlamazsın * * * Geçmişin yokluğundan yararlanıp büyük sanılanlar; bugünün küçük insanının cebinden çıkar. * * * Muhalefetin, vicdanındır. Güçlü olsun istersin. Yanlıştan alıkoyamayıp, durmadan konuşan vicdandan ne hayır gelmez. * * * Makyaj: Gence gereksiz, yaşlıya faydasız. * * * Büyük adama küfretmen kolaydır, güç olan sesini duyurmandır. * * * Çocuk sahibi olmak birkaç dakikalık iştir. Ana-Baba olmak bir ömür öğrenilmeyebilir.

Hak Bir Gönül Verdi Bana

Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur Bir dem döner Cebraile, rahmet saçar her mahfile Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur Yunus Emre

Kendini Zenci Sanan Beyazın Türküsü

Onurunu mu istiyorsun Çok çalışmalısın Öyle çocuk diklenmelerle olmaz Kahramanlık yetenek işi Dibe dalmak değil seninki Ayaklarını değdiriyorsun Soğuk geliyor cayıyorsun Bense kurulmuşların dışında Başka bir hayat istiyorum Kendimi yabancı hissetmeliyim Kendi mi? Kendi cümlemi Kendi evimi Kendi ailemi Kurmak istiyorum Tüm tanıdık gözlerden uzak

Şarap

İlk şişeden sonraki İkinci kalite olabilir. Fark etmez İkinci şişeden sonraki Ne markadır Fark etmez Üçüncü şişeden sonraki Şarap mıdır Fark etmez

Rencide Ruhlar

"Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yarmadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok sayınayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda il!lhi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir. Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. lşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin arasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde Tanrı'y

Ekonomi'k

"Reklamcı iken benzerlerinden daha kötü kaliteli ürünler için bulduğu harika sloganları düşündü. Kusmak istiyordu. Çünkü bu tip ürünlerin ne kadar şahane olduğuna ancak buna inanmaya teşne ve mahkûm olanlar yani yoksullar inanıyordu. Bazen de tam tersi strateji kullanılır, berbat kalitede bir ürüne yüksek fiyat konur, öyle her önüne gelen babayiğidin onu alamayacağı teması işlenir, bu ürünleri de yine dişinden tırnağından artıran orta sınıf garibanlar ters gaza gelerek alırdı. İyi kaliteli ürün kullanmaya alışkın kesime bunları öldür Allah satamazdınız, bunlar bir bakışta, bir dokunuşta neyin ne olduğunu anlar, gülüp geçer, ucuzu ucuz pahalıyı pahalı alırlardı. Bilgileri ve bilgilerinden doğan güçleri vardı. Böyle bakınca ayrıcalıklı sınıf görece olarak değil mutlak olarak daha ucuz ve daha kaliteli yaşıyordu." Y. Hakan Erdem, Kitab-ı Duvduvani

Prens ve Büyücü

Bir zamanlar üç şeyin haricinde her şeye inanan genç bir prens varmış. Bu prens prenseslere, adalara ve Tanrıya inanmazmış. Böyle şeylerin var olmadığını ona babası, kral söylemiş. Babasının ülkesinde hiçbir prenses ya da ada bulunmadığından ve Tanrının varlığına dair hiçbir işaret olmadığından genç prens de babasına inanırmış. Sonra, günlerden bir gün prens saraydan kaçmış. Yolu komşu diyara düşmüş. Burada, her bir kıyıdan bakıldığında başka başka adaların olduğunu ve yine bu adalarda, ne olduğunu anlayamadığı, tuhaf ve rahatsız edici yaratıkların yaşadığını görüp hayrete düşmüş. Tam bir tekne aranırken, üzerinde yerlere kadar uzanan elbisesiyle bir adam kıyı boyunca ilerleyerek yanına yaklaşmış. “Şu adalar gerçek mi?” diye sormuş genç prens. “Tabii ki gerçek o adalar,” demiş uzun elbiseli adam. “Peki ya şu tuhaf ve rahatsız edici yaratıklar?” “Hepsi de gerçek birer prenses onların.” “Öyleyse Tanrı da var olmalı!” diye bağırmış genç prens. Uzun elbiseli adam başını hafif

Anneler Ölmez

Konuk Yazar : Nihat Genç Vefat edeli on altı yıl oluyor ama ne zaman mutfağa, banyoya, oturma odasına girsem, bu büyük hayali posterleri yüzüme çarpar. Mutfaktaki posterinin üstünde, “oğlum domates bu bıçakla kesilmez, oğlum ekmeği açıkta bırakma, oğlum peyniri kurutacaksın” benzeri binlerce söz dolu. On yıllar geçse de, on tane ev değiştirsem de, mutfaklar aynı mutfaktır, oturma odaları aynı, anneler nasıl kurmuşsa öyle yaşarlar! Sadece banyodaki posterlerin üstüne yazılanlardan bir büyük kitap yazılabilir, “oğlum şampuanı avuç avuç kullanma, birazcık yeter, oğlum banyo terliğiyle dışarı çıkma” ve niceleri ömrümüz oldukça büyük bir tiyatro sahnesinde her gün sahneye konur, istemesek de o repliklerle kurulu bir hayatı yaşarız! Ayakkabımı bağlarken, ekmeği dilimlerken, hep onun tembih ettiği gibi... Ne zaman eve girerken ayakkabılarla halının ucuna bassam, sanki bir ses, annemin sesi oracıkta azarlar durur beni! İnce bir şey satın alsam, “oğlum bunu her zaman giyemezsin”, pahalı bir ş

Körleşme'de Bakış

“Görüyorsunuz ya baylar, bu dâhi paranoyakla kendimizi karşılaştırdığımızda, ne kadar zavallı aptallar ve dar görüşlü kişiler olarak kalıyoruz! Biz gerçeklerin tutsağıyken, o tutkuların insanı; biz hep başkalarından alınma, elden düşme deneyimlerle yaşarken, o kendi deneyimlerine dayanıyor. Tıpkı dünyamız gibi, sonsuz bir yalnızlık içerisinde, kendi evreninde dolanıp duruyor. Korkmak hakkına sahip. Yörüngesini açıklamak ve korumak için gösterdiği yetenek, tümümüzün tuttuğumuz yolları açıklamak ve savunmak için gösterdiğinden daha büyük. O, duyularının yarattığı yanılsamalara inanırken, bizler sağlıklı duyularımızla algıladıklarımıza kuşkuyla bakıyoruz. Aramızda bulunan bir avuç inançlı kişi ise, başkalarının binlerce yıl önce onlar için yaşamış oldukları deneyimlere sarılıyor. Bizler düşleri, kutsal sözleri, sesleri —nesnelere ve insanlara göz açıp kapayana dek yaklaşabilmeyi— gereksiniyoruz ve bunları kendi içimizde bulamadığımız zaman geleneklere başvuruyoruz. Kendi yoksulluğumuz yü

Yumruk

"Kien, yumrukların yazdıkları kahramanlık destanlarının etkisiyle büyümeye başladıklarını gördü. Bu yumruklar, ait oldukları adamdan da büyüktüler. Çok geçmeden bütün odayı doldurdular. Üstlerindeki kızıl kıllar da bu tempoyla orantılı olarak büyüyor ve kıvrak hareketlerle kitapların tozunu alıyordu. Yumruklar öbür odaya geçerek ansızın yatağında beliren Therese’yi ezdiler. Etek, onların baskısıyla ve büyük gürültülerle parça parça oldu. Kien, bir an için canlanan bir sesle: “Yaşamak güzel şey!” diye bağırdı. Kendisi öylesine önemsiz ve zayıftı ki, hiçbir şeyden korkmasına gerek yoktu. Ne olur ne olmaz diye her zaman olduğundan daha az yer kaplamaya çalıştı. Gövdesi, üstünde yattığı çarşaf kadar incelmişti. Dünyadaki yumrukların hiçbiri ona bir şey yapamazdı." Elias Canetti, Körleşme, s.144

Laforizmalar VIII

İnançların, düşüncelerin, tarihsel kişiliklerin değil, insanlığınızın korunmaya gereksinimi var. * * * Herkesin bildiğini yüze vurmak, açıksözlülük değildir. * * * Uygar, kökünü kuruttuğu kabilelerin isimlerini taşıtlara verendir. * * * Küfürsüz şiir tamam, çaresizi olmuyor * * * "Sarhoşun mektubu okunmaz" ama mektubu okunmayacak kişiyle de içilmez. * * * Kitapları yalnızca sahipleri yakar. * * * Sevi, cesaret değil özgürlüktür. Seviye kanıt, Tanrı'ya kanıt aramak gibidir. İnandığın kadar. * * * Kafada ne varsa dile o gelir.