Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Haşere

Küçük işlerin adamı Büyük düşman karşısında Sümüklüböcek Elbette hem küfredecek Hem gölgesinden nasiplenecek Meraklı çocuklar Çubukla dürtüyor Acıyor karnı İçine çekiliyor Ey elimden gelen budur diyen Sahte güçlerin sahte düşmanı! Utanmadan seviyorsan yalanı Her fırsatta dalgalandır Balkonundan çarşafları

Şubatın Kulak Misafiri

— Kapat şu teybin sesini, bak salâ okunuyor. — Ölüyüm ağa insaf et. * * * — İnanmak var etmektir. — Bence yok etmektir. * * * — Klasik anlamda, bilinenlerden çok farklıdırlar. — Yazılmamış senaryo kaldı mı peki? — Kadro sürekli genişliyor. Hikâyeler iç içe geçmiş şekilde artıyor. — Artıyor ama bilinenlerin dışında yeni ne var? Hiç. — Çabuk tükeniyoruz. Ürettiklerimiz bir süre sonra tükettiklerimize yetişmeyecek. Açık kapatmak için nitelik daha da düşürülecek. Ne olursa olsun, içlerinden güzeli, iyiler ayrılır. * * * — İzmariti atma denize. — Neden? Sen de hep çevrecisin. — Şu manzaraya bak. Denize vuran Ay’a bak. O beyazlıkta yüzen variller, çöpler, poşetler görmek ister misin? — Bak doğru söyledin. Bunu çöpte söndüreceğim. * * * — Yazmaktan korkuyorum. Ya yazdığım gerçekleşirse. — Şimdiye kadar hiç oldu mu? — Yazdıklarımın hepsi yaşandı. — İnanmıyorum. — Yani, sıralama farkı var tabi. — Anladım. Gerçekleşeni yazdın. — Kalem için fark etmez. * * * —

Neyzen Tevfik’in Üstüne Kalan Şiir

Henüz isim bulmuş değiliz, çalışmalar sürüyor. Şimdilik “sosyal ağ yaratığı” diyelim. Bir tuhaf insan türü, bir tek kitabını okumadığı yazarların sözlerinden alıntılar paylaşıyor, beğendiği sözü, altındaki imza ile birlikte çevresine yayıyor. O söz hangi kitapta geçmiş, gerçekten o yazara mı ait, araştırma gereği duymuyor. Yanlışlık çoğaldıkça çoğalıyor, bir noktaya geliyor, önüne geçilemiyor. Kendisine ait olmayan şiirle anılan şairlerimizden biri de Neyzen Tevfik (Kolaylı). “Ne Ararsın Tanrı ile Aramda” isimli şiiri bilmeyenimiz yoktur. Şiir, özellikle belli bir kesim tarafından çokça seviliyor ve paylaşılıyor. Paylaşanlar kendilerini aydın, modern kabul ediyorlar. “Be Hey Dürzü” diye de karşımıza çıkan bu şiiri Zülfikar gibi “karanlığa” savuruyorlar. Bense hiç beğenmediğim, son derece tatsız bulduğum bu şiirin altında Neyzen Tevfik adını görünce üzülüyorum. Tarih ve edebiyat bakımından ne derece bilgi fakiri olunduğunun tekrar tekrar kanıtlanması diyorum. “Dürzü” veya “Dürz

Vampirler ve Zombiler

Yaşayan Ölülerin Dönüşü filminde vücudunun yalnızca üst kısmı bulunan, açıktaki omurgası yılan gibi kıvrılmakta olan bir kadını masaya bağlamış sorguluyorlar: “ — Neden beyin yiyorsunuz? — Acıdan… — Ne acısı? — Ölü olmanın acısı… ” Enver Gökçe, “ Olur Biter ” isimli şiirinde “ Başımızı gelen bütün bu şeyler, dünyada olmamaktan daha iyi ” der. Ölüler, ölü olmanın acısını yaşayanlardan çıkarmayacaklar kimden çıkaracaklar? Tartışmak istediğim iki grup “ölü”; vampirler ve zombiler. Çokça kullanılan iki korku elemanıdır; vampir ve zombi. İkisi de ölü kabul edilmesine rağmen önemli bir fark vardır: Sınıf… İki farklı sınıf ölüdürler. Vampirler ‘üst’ sınıfı temsil ederken zombiler ‘aşağı’ tabakayı temsil etmektedirler. Bana göre en önemli ortak yanları, her ikisini de bir şekilde, ikinci kez ‘öldürmek’ gerekir. Belki insanoğlunun hafızasına, hatırlamadığı uzak geçmişte salgın hastalıklarla birlikte yerleşti, belki gerçekten bir yerlerde, filmlerdeki gibi olmasa bile, korkunç olayla

Patlak

Konuk Yazar: Fikret Abalı bu hikayede bir kadın var bir de adam biri diğerini çok sever diğeri birini az sorsan birine kainat onlar için var diğerine sorsan yol uzun belli mi olur belki de lastik patlar

The Sunset Limited - Tommy Lee Jones

“ You give up the World line by line. ” (Dünyadan satır satır vazgeçersin.) Oyuncu kadrosu en az filmlerden biri. Sadece iki kişiden, Samuel L. Jackson (Siyah) ve Tommy Lee Jones (Beyaz), oluşuyor. Film formatında bir tiyatro oyunu diyebiliriz. Yanlış olmayacaktır, çünkü Cormac McCarthy’nin aynı isimli oyunundan sinemaya uyarlanmış. Aksiyonu, havaya uçan arabalarda, patlayan silahlarda, kırılan kemiklerde arayanlar, tek planlık bu filmdeki "şiddeti" göremeyeceklerdir. Doksan bir dakikalık film tek odalık bir banliyö dairesinde geçiyor. Karakterlerimizin ismi yok. Ten renklerinden dolayı biri “Siyah” diğeri “Beyaz”dır. Siyah, diğerine profesör diye hitap etmektedir. Senaryonun temelini iki farklı inanç ve dünya görüşüne sahip bu iki insanın diyalogları oluşturmaktadır. Siyah, intihar etmek için kendini tren raylarına atmak üzere olan Beyaz’ı engellemiş ve evine getirmiştir. Mutfağın da içinde bulunduğu o tek odalık evde, masa başında karşılıklı otururken görürüz ilk def

Çocuklukçuluk

Kim daha gülünç görünür, Çocuk kalmak isteyenden? Yüzüne vurmuş avanaklığı, “İçimdeki çocuk” diye Pazarlayana gülerim.

Çağrı’yla Sohbet 1

— Dün biz lunaparka gittik. Ben Alihan’la uçağa bindim. Alihan, neydi, tırtıla bindi. Sadece tekti ama Alihan’dan sonra ben dönme dolaba bindim. Alihan’la birlikte bindik. — … — Biz bu akşam dondurma almaya gideceğiz. Biz, ikimiz. — Neden? — Çünkü ben istiyorum. İstersen sen de bir tane al. — Ama ben istemiyorum. Sen neden istiyorsun? — Benim canım çekti çünkü, anladın mı? Oraya öyle yaz. — Bence insan, geceleri oruç tutmalı. — Ama ben oruç tutmak istemiyorum. — Gerçi ben de söylüyorum ama uyuyor muyum? — Bu konuşmalar sıkıcı da bana ne zaman alacaksın şu dondurmayı? — Yarışmayı seviyor musun? — Evet. — Kazanmayı seviyor musun? — Evet. — O zaman kazanman gerek. Benim kadar hızlı yazmayı… — Ben yazmayı bilmiyorum ki. — Ama öğreneceksin. — Haklısın… Sen, ben şu dondurmayı bugün al ama yarın değil. — Ödev yapmayı sevecek misin? — Evet, hatta çok. — Sıkıcı olsa da mı?

Dead Can Dance

Yaklaşık otuz yıllık bir grup Dead Can Dance . İsminin yüklendiği anlamla insanlığın hatırlamakta zorlandığı müziklere yeniden hayat veriyor. Bu sene yeni bir albüm ve tur müjdesi veriyorlar. Bakalım nerelerde konaklayacaklar. Son on yılda çıkan pek çok gruba, müzisyene ilham kaynağı olan grup, 1996 yılında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda, kalabalık bir izleyici kitlesine konser vermişti.