Ana içeriğe atla

Şubatın Kulak Misafiri

— Kapat şu teybin sesini, bak salâ okunuyor.
— Ölüyüm ağa insaf et.

* * *

— İnanmak var etmektir.
— Bence yok etmektir.

* * *

— Klasik anlamda, bilinenlerden çok farklıdırlar.
— Yazılmamış senaryo kaldı mı peki?
— Kadro sürekli genişliyor. Hikâyeler iç içe geçmiş şekilde artıyor.
— Artıyor ama bilinenlerin dışında yeni ne var? Hiç.
— Çabuk tükeniyoruz. Ürettiklerimiz bir süre sonra tükettiklerimize yetişmeyecek. Açık kapatmak için nitelik daha da düşürülecek. Ne olursa olsun, içlerinden güzeli, iyiler ayrılır.

* * *

— İzmariti atma denize.
— Neden? Sen de hep çevrecisin.
— Şu manzaraya bak. Denize vuran Ay’a bak. O beyazlıkta yüzen variller, çöpler, poşetler görmek ister misin?
— Bak doğru söyledin. Bunu çöpte söndüreceğim.

* * *

— Yazmaktan korkuyorum. Ya yazdığım gerçekleşirse.
— Şimdiye kadar hiç oldu mu?
— Yazdıklarımın hepsi yaşandı.
— İnanmıyorum.
— Yani, sıralama farkı var tabi.
— Anladım. Gerçekleşeni yazdın.
— Kalem için fark etmez.

* * *

— İnsanların hepsi ikiyüzlüdür.
— Ne? Ne yani, ben de mi ikiyüzlüyüm?

* * *

— Demek eski Türkler kuantumu çok önceden beri biliyorlardı, öyle mi? Bir örnek isteyebilir miyim?
— Tabi. Mesela, “bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur”.