Ana içeriğe atla

Neyzen Tevfik’in Üstüne Kalan Şiir

Henüz isim bulmuş değiliz, çalışmalar sürüyor. Şimdilik “sosyal ağ yaratığı” diyelim. Bir tuhaf insan türü, bir tek kitabını okumadığı yazarların sözlerinden alıntılar paylaşıyor, beğendiği sözü, altındaki imza ile birlikte çevresine yayıyor. O söz hangi kitapta geçmiş, gerçekten o yazara mı ait, araştırma gereği duymuyor. Yanlışlık çoğaldıkça çoğalıyor, bir noktaya geliyor, önüne geçilemiyor.

Kendisine ait olmayan şiirle anılan şairlerimizden biri de Neyzen Tevfik (Kolaylı). “Ne Ararsın Tanrı ile Aramda” isimli şiiri bilmeyenimiz yoktur. Şiir, özellikle belli bir kesim tarafından çokça seviliyor ve paylaşılıyor. Paylaşanlar kendilerini aydın, modern kabul ediyorlar. “Be Hey Dürzü” diye de karşımıza çıkan bu şiiri Zülfikar gibi “karanlığa” savuruyorlar. Bense hiç beğenmediğim, son derece tatsız bulduğum bu şiirin altında Neyzen Tevfik adını görünce üzülüyorum. Tarih ve edebiyat bakımından ne derece bilgi fakiri olunduğunun tekrar tekrar kanıtlanması diyorum.

“Dürzü” veya “Dürzî”, galat-ı meşru, bugün halk dilinde hakaret olarak kullanılıyor. Neyzen Tevfik, Osmanlı Döneminin çocuğu olduğuna göre kelimeyi Osmanlıcada aramakta fayda var. Develioğlu ve Püsküllüoğlu sözlüklerinde karşılığını “Lübnanlı” olarak buluyor. Tdk’nin sözlüğünde ise “Dürzi” kelimesi “Suriye'nin Havran bölgesinde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir Müslüman topluluğu” şeklinde açıklanıyor. Tdk, “dürzü” kelimesini ayrıca ele almış ve “ünl. Ağır hakaret ve küfür sözü” karşılığını vermiş. Pek vahimdir diyebiliriz, yangına körükle gitmektir.

Sözlükler konuya açıklık getirmekten uzaklar. Dürzîler, bugün daha geniş coğrafyada varlıklarını sürdürmektedirler. Kendilerini İslâm içerisinde saymaktadırlar. Haklarında söyleyebileceklerimiz yazımızın kapsamı dışındadır. Bu kadarcık bilginin bile, bir şiire “Be Hey Dürzü” isminin verilmesinin ne vahim olduğunu göstermeye yeteceği kanaatindeyim.

Şiirin dördüncü mısraında “Başı açığa neden türban sorarsın?” cümlesi geçmektedir. Neyzen Tevfik, çok partili döneme geçişin ilk yıllarında göçmüştü. Yaşadığı dönemde “türban” tartışmasının yaşandığına dair bir işaret yoktur. Şiiri paylaşıp yayanlar, tarih konusunda biraz olsun kafalarını çalıştırsalardı, şiirin 20. Yüzyılın ikinci yarısına ait havasını kolaylıkla yakalayabilirlerdi.


Şiirin asıl sahibi, durumu düzeltmek için gayret göstermiştir. Kimi yayın organları da yanlışın düzeltilmesine katkıda bulunmuşlardır. Fakat Google aramalarında ağırlık hala doğruda değildir. Sadece pespayeliğe düşkünlükle açıklayabiliyorum. İnternet'e sahip çağın insanının başka hiçbir bahanesi yoktur.