Ana içeriğe atla

Kınalı

Boynunda, hareket ettikçe ses çıkarıyor. Toplanmışız bütün koyunlar, otlanıyoruz. Aramızda keçiler de var, yavrular da. Buranın otlarını beğenmedim, yemesen aç kalacağım. Ben de otların son bulduğu yere yöneldim. Burada koşarak, bağıra bağıra havyanlar geçiyor. Öyle hızlılar ki ne olduklarını seçemiyorum. Bizim ineklerden bile büyükler. Ata da benzemiyorlar. Yok bunların da tadı yok. Zaten çoban bağırıyor. Sopa yiye yiye öğrendim ne istediğini. Zaten o olmasa köpeği var.

Bir kesesinde bu çimenliğin sonunda koşturan hayvanlardan biri, keçiye saldırdı. Keçi düştüğü yerden kalkamadı. O zaman gördüm o hayvanı. Durdu ve sustu, içinden bir çoban çıktı. Bizim çobanla bağrıştılar, bir süre konuştular. Sonra tekrar hayvanın içine girdi uzaklaştı.
...
Sonra bir gün o korkunç hayvanlardan daha büyüğü geldi. Teker teker üzerine koydular bizi. Önce korktum ayak diredim. Hem sopayı yediğimden hem güç yetiremediğimden baş edemedim.
...
Korkuyorum, bizimkilerden ikisinin kafasını ayırdılar, içlerini çıkardılar. Benim de başıma gelecek. Neden ama bu çobanlar kızmamıştı hiç bana. Hiç sopalamamışlardı. Ne güzel yemleri vardı. Bıraksalar ya beni, ben lezzetsiz otlara da razıyım. Yapmayın çobanlar!