Uyduruklarla Savaş 2 - Ahlakın estetik standartları mı varmış?

Friedrich Nietzsche, sözde şöyle buyurmuş: "Bir hamamböceği öldürürsen kahramansın, bir kelebeği öldürürsen şeytansın. Ahlakın estetik standartları vardır." Bu sözden, daha doğrusu uyduruktan yola çıkarak, pek çok yazı yazılmış, podcast bile yapılmış. Anlaşılan günümüzde delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışan da kalmamış. Herkes o taşın baştan beri orada olduğu konusunda hemfikir ve tezler buna göre yazılıyor. Gür bıyıklı filozofumuz gerçekten bu sözü söylemiş mi, bakalım:

Bilgiye erişmek bugün, geçmişle karşılaştırdığımızda çok kolay. Buna karşın istenmeyen yerlerde çıkan kıllar gibi her yerden uyduruk fışkırıyor. Uyduruk, hiçbir kaynağa dayanmadan, özellikle sosyal ağlarda paylaşılan sözcük öbekleridir. Uyduruk, yapay zekanın ürettiği resimler gibi, ilk bakışta güzel ve doğru gelebilir. Üzerinde biraz düşününce kuşkularınız artar. Öyleyse bu uydurukları paylaşanların paylaştıkları üzerinde hiç düşünmediklerini iddia edebiliriz. Günümüzün çok kullanılan sözcüğü “algı” ile başlamışlar, beyinde işleme sokmayıp “tepki” aşamasına geçip paylaşmışlar, diyebiliriz.

Bu uydurukla karşılaştığımda kafamdan şu soru geçti: Hangi salak, hamamböceği öldürene kahraman der. Çevrenizde hamamböceği öldürdüğü için övülen oldu mu. Kelebek öldürdüğü için katil damgası yiyen oldu mu. Kelebek koleksiyonu yapanlara seri katil gözüyle bakıyor musunuz.

Kelebek ve hamamböceği, taksonomik olarak insecta sınıfına aittirler, ikisi de böcektir. Hamamböceği, yaşam alanımıza, yiyeceğimize ortak olmaya çalıştığı için kurtulmak istediğimiz bir türdür. Kelebek ise besinini çiçeklerde arar, yaşamak için açık alanları, kırları seçer. Bu böceklerden birini “güzelliği” yüzünden değil, yalnızca yolumuza daha az çıktığı için öldürmüyoruz.

Bir böceği öldürme eylemini etik, ahlak felsefesi açısından değerlendirebilir miyiz? Her eylem etik konusu olabildiğine göre, değerlendirebiliriz. Nietzsche, hayvanlara yaklaşımımıza bir kitabında değiniyor. "Ahlakın nasıl ortaya çıktığı, hayvanlara karşı davranışlarımızda hala gözlemlenebilir" diyerek başlıyor. Kitabının ismi "Der Wanderer und Sein Schatten: Menschliches Allzumenschliches II", Mustafa Tüzel çevirisiyle "Gezgin ve Gölgesi" kitabına bir bakalım:

"Yarar ve zararın söz konusu  o l m a d ı ğ ı  yerde tam bir sorumsuzluk duygusu içindeyizdir; örneğin böcekleri yaralar ve öldürür ya da yaşamalarına izin verirken, bu sırada genellikle hiçbir şey düşünmeyiz. Öyle kabayızdır ki, çiçeklere ve küçük hayvanlara nazik davranışlarımız bile hemen hemen her zaman öldürücüdür. Bu bizim onlardan aldığımız keyfi asla bozmaz. -Bugün küçük hayvanların bayramı, yılın en bunaltıcı günü: etrafımızda uçuşuyor ve sürünüyorlar ve biz kah burada, kah şurada bir kurtçuğu, kanatlı bir böceği istemeden, a m a dikkat  d e  etmeden eziyoruz.- Hayvanlar bize zarar verse, onları her yoldan  y o k e t m e y e  çalışırız, yöntemlerimiz de çoğu zaman, aslında istemediğimiz kadar gaddarcadır: düşüncesizliğin gaddarlığıdır bu. Yararlıysalar,  s ö m ü r ü r ü z  onları: ince bir zeka bize bazı hayvanların daha farklı bir muameleyi, yani bakımı ve terbiyeyi fazlasıyla hak ettiklerini öğretinceye kadar. İşte ancak o zaman doğar sorumluluk. Evcil hayvanlara eziyet etmekten kaçınılır; bir insan bir başkasını, ineğine. acımasızca davranırken gördüğünde, bireylerin sık sık çiğnediği  o r t a k  yararı tehlikede gören ilkel topluluk-ahlakına tamamen uygun davranarak öfkelenir."

Nietzsche'nin böcek örneklemesi, bulabildiğim kadarıyla yalnızca bu kaynakta geçmektedir. Bir çifte standarttan söz edilse de "estetik standart" söz konusu değildir. Filozof, ölçütümüzün yarar-zarar olduğunu söylemektedir. “Ahlakın estetik standartları” bulunduğu tezini savunsaydı bile, şiirde pek mahir filozofumuzun hamamböceği-kelebek örneklemesi gibi hödükçe bir yola gireceğine ihtimal veremiyorum.

“51. Küçük olabilmek. – Çiçeklere, çimlere ve kelebeklere, boyu onları geçmeyen bir çocuk kadar yakın olunmalıdır. Biz yaşlılar onların boyunu geçtiğimizden, onlara ulaşmak için onların seviyesine inmek zorundayız; bu nedenle çimenlerin, sevgimizi gösterdiğimizde bizden nefret ettiklerini düşünüyorum – Bütün iyiliklerden pay almak isteyenler, bazı zamanlarda küçük olmayı da bilmelidir.” [Gezgin ile Gölgesi, çev: Murat Batmankaya]

Bunu yazabilmiş bir insandan, sizin beş para etmez zırvalarınızın arkasında durmasını bekleyemezsiniz. Özetle; “ahlakın estetik standartları vardır” diyerek iki felsefe dalının kafasını gözünü yaran uyduruğun Friedrich Nietzsche ile bir ilgisi yoktur.

 

 

Uyduruklarla Savaş 1 - Karı-Koca ne demek oluyor?

İddia: "Neden erkeğe koca, kadına karı denir bilir misiniz?Ayakkabının, terliğin, çorabın, arabaya koşulan atların eşi olur. İnsanın eşi olmaz. Belki bir ömür eşlik ediyor diye, sevgiliye eş deniyor olabilir... Oysa Koca denmeli... Çünkü koca, bilge demektir. Koca demek dağ demektir. Dağ ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksik demektir. Dağların yücesine kar yağar diye, kadın da kar gibi, pak ve masum, örtmeli bir ömür boyu, süsü olmalı o yüce dağın... Yani bir erkek, bir hanıma, evlenme isteğini ilettiğinde, ona; ben koca bir dağım, sen de karım ol diyerek, ona baş tacım ol demek istiyor ne güzel değil mi..."



Ne güzel değil mi? Değil! Çok romantik ama ne yazık ki tümüyle uydurma.

"Koca" sözcüğü "bilge" karşılığını sonradan kazanmış olmalı. "Çok büyük", "iri" anlamlarına geldiği gibi insandan söz edildiğinde "yaşlı", "ihtiyar" karşılıklarını buluyor. Erkeğe koca denmesinde, "yaşına göre davranışları olgunlaşmamış çocuk" anlamının etkisi olmalı. Kullandığımız bir sözcük var "kocamak"/"kocalmak", ihtiyarlamak anlamındaki bu sözcük işte kökünü bu anlamda buluyor. Farsçadaki خواجه "hoca" sözcüğüyle de yakın ilişki kuranlar var. Yani dağ ile ilgisi yok.

"Karı" sözcüğü de aynı biçimde "ihtiyar", "yaşlı" anlamına geliyor. Belli bir döneme kadar hem erkek hem kadın için ihtiyar anlamında kullanıldığı görülüyor. "Kar" sözcüğünün "ismin i hali"yle hiç bir ilgisi yok.

Bu iki sözcüğün evlilikle ilişkilendirilmesi nispeten yenidir.

Teşbih hata kabul etmez, "ben koca bir dağım, sen de karım ol" diyen biri, satır arasında "bahar geldiğinde erirsin, sonra yeni kar yağar" demiş olmaz mı?

Buna karşılık, "eş" sözcüğü, köken olarak "yoldaş", "arkadaş" anlamlarına geliyor. "Benzer" karşılığını bulması çok daha sonradır. Buna göre evli insanların birbirine "eşim" demekten daha güzel ne olabilir?

Uyduruklarını romantik hikayelerle pazarlayanlara dikkat etmek gerekiyor. Yalanı yaymayalım, çoğaltmayalım.

Eflatun Solmaz - Köle

  Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...