"Suçlular, samalar."
Franz Kazka
zor olmalı
Ne zaman gömdürecek kendini
yeterince kokmadı mı"
.
.
"Suçlular, samalar."
Franz Kazka
.
.
Gulyabani, bir asır önce çocukları korkutmak için anılan bir isimdi. Çoğumuz 1976 yılında yapılan, evsanevi kadrolu Ertem Eğilmez filmi Süt Kardeşler’le tanıdık onu. Süt Kardeşler, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani isimli romanından uyarlanmıştı.
“Gulyabani” bileşik sözcük. Kökünü Semitik dillerde buluyoruz, غَالَ (ġāla) fiili “aniden yakalamak, ele geçirmek” anlamında kullanılıyor. Farsçadan aldığımız, kullanmakta olduğumuz “gaile”, "aniden gelen bela" da aynı kökten geliyor. غول “ġūl”, "aniden saldıran" anlamıyla birlikte zamanla demon (şeytan) anlamını da kazanıyor. Fransızca'ya "goule" ve buradan da İngilizce'ye "ghoul" şeklinde giriyor. Korku ve gotik edebiyatta evrimleşerek bugünkü çeşitliliğine ulaşıyor.
Farsça “yābān” sözcüğü, Farsça verimsiz anlamına gelen یاب “yāb” sözcüğünden türetilmiş. Çöl, bozkır, verimsiz alan karşılıklarını buluyor. Buradan “yabani”, “yabancı” sözcüklerine ulaşabiliyoruz.
“Gulyabani” sözcüğünden “çölden gelen korkunç yaratık”, “yabancı bir yerden gelen canavar”, “çöl şeytanı” gibi anlamlar çıkarabiliriz. Sözcük, aysız, karanlık gecelerde saldıran vahşi hayvanların eski insanın imgelemine nasıl yerleştirdiğini gösteriyor.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz, Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırıl ve Ömer Faruk Yazıcı’nın “Türk Kültüründe Gulyabani” isimli ortak çalışmasına bakabilirsiniz.
Nurullah Ataç'ın kızı anlatıyor. "Yıllar önce biz İzmir Caddesi’nde otururken buna benzer bir olay olmuş. Melih Cevdet'le Oktay Rifat, babamın yolunu kesip tekme atmışlardı. Babam, akşam üzeri eve gelirken tam sokağın köşesinde şimdiki Anadolu Kulübü'nün önünde Melih Cevdet'le Oktay Rifat, babamın önüne geçip ‘sen nasıl bizim şiirlerimizi beğenmediğini söylersin?' diye babama vurmuşlar. Babamın aldığı helvalar elinden fırlayıp paltosuna yapışmış, şapkası başından düşüp toz içinde kalmış, pantolonunun paçalarında da iki gencin tekmelerinin izi vardı. Babam nefes nefese içeri girince halini görüp düştüğünü sanmıştık" Düşmüyor, dövülüyor; Oktay Rifat ile Melih Cevdet, Ataç'ı kiraladıklarını düşünmüş, olmalılar.
Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 4
Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...