Ana içeriğe atla

Ağustosun Kulak Misafiri

— Aklını peynir ekmekle yemişsin.

— Peynir ekilir mi?

— Sus be!
* * *

— sonra çekyatı açtık

— çekyat sahnesi her versiyonda var zaten

— hah hah ha

— çekyat, cop...
* * *

— Bak.

— Yıldızlar altında.

— Herkes yıldızlar altındadır ki.
* * *

— Katılmıyorum.

— Ben de katılmıyorum ama farklı düşünmek istiyorum.

— Yandık desene.

— Doğrusunu bilmem, gezelim bakalım.
* * *

— Müzik?

— Lütfen.

— Dönülmez akşamın ufkunda kara görünmez mi?

— Her taraf kara, görünmez tabi.
* * *

— Şiir komik bi’şey.

— Ciddiye alırsan öyle.
* * *

— Eğitimi bildikten sonra ne öğrettiğinin de pek bir önemi yok. Matematik öğretirken de zevk alabilirsin.

— Yok ya nasıl duyacaksın.

— Abi, matematiğe hâkim olduğunu düşünsene.

— Ya matematiğe hâkim olmakla alakası yok. O kadar basit ki senin için onlar, çözeli yıllar olmuş. Bir bakıyorsun yirmi-otuz tane geri zekâlı, senin rahatlıkla çözdüğün problemlere aval aval bakıyorlar.
* * *

— Çok gülüyoruz iş yerinde o var. Bir de artık diller daha keskin, sivri… Sivri derken, kancık kancık, öyle değil yani.

— Ya politikayı öğreniyorsun. Bu da kancıklığın terfi etmiş hali…
* * *

— Ya güdüsel bir şey bu. O kadar abartma

— Güdüsel ne demek oğlum? Cep telefonu kullanıyor bu, öyle bir yaratık.
* * *

— Var olmak güzel değil midir?

— Var olmak, yaşarken güzeldir.

— Yaşarken değil, var olmak güzeldir.