“Ben bu müziği dinlemek yerine küçücük bir ekmek parçası olmayı çok isterdim.”
(Çağrı, yaş 6)
Uydurma Sözcük Öbekleri Antolojisi 2
Sosyal ağlarda kaynak
belirtilmeden gördüğünüz her alıntıda kuşkulanmalısınız. Uydurma olduklarından
eser adı verilemez. Olanağınız varsa toplu şiir kitaplarını edinin. Elde
şairlerin toplu şiirleri olunca, sahte şiir kalpazanlarının tepesine daha kolay
binebiliyoruz. Örnek vereyim:
“Benim sana verebileceğim
çok bir şey yok aslında...
Çay var içersen,
Ben var seversen,
Yol var gidersen...”
Aşık Veysel
Bu "şiir"i yazar geçinen biri, edebiyat dergisi geçinen bir hesap, şiir sever başka bir hesap paylaşmış. Piyasaya salan belli ki trollemiş, onu anladık. "E be klavye kullanabilen hayvan, adam âşık, adam ozan, serbest vezin şiir mi yazar, utanmıyor musun bu boktan sözcük öbeğini paylaşmaya" demeyeyim de ne diyeyim bunlara.
“Bir kadını ortadan ikiye böl,
Yarısı annedir, yarısı çocuk.”
Cemal Süreya
Bu şiiri Cemal Süreya'nın diye paylaşanları bul, tamamı odundur.
"Benim şiirlerim çay kokar..
Düşlerim sade sen..
Demlikte nefesin bardakta gamzen."
Cemal Süreya
Ooof of...
Kütük mantarı kadar bile beyne sahip olmayan bu şiir severleri ne yapmalı bilmiyorum.
"Yalnızlığımızla çoğalıp,
Kalabalıklığımızla eksiliyoruz.
Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız
Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz."
Cahit Sıtkı Tarancı
Tarancı, "kalabalıklık" gibi iğrenç bir sözcük türetmiş, görüyor musunuz? Günümüz modasına pek uygun oksimoron dizeleri de bu şaire yakıştırmışlar.
"Yanına kadar koştuktan sonra,
Bir adım daha atmayacaksan eğer;
Oraya kadar sakın koşma.
Sana değil, bekleyene yazık olur."
Özdemir Asaf
Şunu şiir diye paylaşanı Han Duvarları'nı baştan sona söyleyene kadar ateşte tutmalı.
Son olarak ölümünden sonra da şiir yazmayı sürdüren Nazım Hikmet'ten örnek verelim.
“Küçük bir mutluluk istiyorum.
O kadar küçük olsun ki,
İstemesin kimse benden onu.”
Şu berbart cümleyi şiir saymalarına yanmıyorum, usta'yı ezik bir romantğe dönüştürmelerine yanıyorum. Bu uydurmalar kaygı verici hızda çoğalıyorlar. Şairlerimizin güzelim dizelerinin yerini alıyorlar. Bu da benden:
Kızılcık sopası istiyorum
o kadar uzun olsun ki
uyduruk şiir paylaşanların
hepsine girsin
“Benim sana verebileceğim
çok bir şey yok aslında...
Çay var içersen,
Ben var seversen,
Yol var gidersen...”
Aşık Veysel
Bu "şiir"i yazar geçinen biri, edebiyat dergisi geçinen bir hesap, şiir sever başka bir hesap paylaşmış. Piyasaya salan belli ki trollemiş, onu anladık. "E be klavye kullanabilen hayvan, adam âşık, adam ozan, serbest vezin şiir mi yazar, utanmıyor musun bu boktan sözcük öbeğini paylaşmaya" demeyeyim de ne diyeyim bunlara.
“Bir kadını ortadan ikiye böl,
Yarısı annedir, yarısı çocuk.”
Cemal Süreya
Bu şiiri Cemal Süreya'nın diye paylaşanları bul, tamamı odundur.
"Benim şiirlerim çay kokar..
Düşlerim sade sen..
Demlikte nefesin bardakta gamzen."
Cemal Süreya
Ooof of...
Kütük mantarı kadar bile beyne sahip olmayan bu şiir severleri ne yapmalı bilmiyorum.
"Yalnızlığımızla çoğalıp,
Kalabalıklığımızla eksiliyoruz.
Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız
Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz."
Cahit Sıtkı Tarancı
Tarancı, "kalabalıklık" gibi iğrenç bir sözcük türetmiş, görüyor musunuz? Günümüz modasına pek uygun oksimoron dizeleri de bu şaire yakıştırmışlar.
"Yanına kadar koştuktan sonra,
Bir adım daha atmayacaksan eğer;
Oraya kadar sakın koşma.
Sana değil, bekleyene yazık olur."
Özdemir Asaf
Şunu şiir diye paylaşanı Han Duvarları'nı baştan sona söyleyene kadar ateşte tutmalı.
Son olarak ölümünden sonra da şiir yazmayı sürdüren Nazım Hikmet'ten örnek verelim.
“Küçük bir mutluluk istiyorum.
O kadar küçük olsun ki,
İstemesin kimse benden onu.”
Şu berbart cümleyi şiir saymalarına yanmıyorum, usta'yı ezik bir romantğe dönüştürmelerine yanıyorum. Bu uydurmalar kaygı verici hızda çoğalıyorlar. Şairlerimizin güzelim dizelerinin yerini alıyorlar. Bu da benden:
Kızılcık sopası istiyorum
o kadar uzun olsun ki
uyduruk şiir paylaşanların
hepsine girsin
Sert Ünsüz, sayı 14
"Bağımlılık" temalı yeni sayımız tamamlandı.
Okuyun, önerin, paylaşın.
pdf olarak okumak için tıklayın
Tüm sayılara ulaşmak için
tıklayın
Uydurma Sözcük Öbekleri Antolojisi 1
Bugün Twitter’da doğumunun 100. yıldönümü nedeniyle İlhan Berk adına tagı açılmış. Ne güzel! Şairlerimizi anıyor, güzel şiirlerini paylaşıyorlar sanısına kapılmakla ne büyük hata ettiğimi anladım. Paylaşılanların çoğu uyduruk söz yığınlarıydı. Birkaç örnek vereyim:
“AkIa geIen, başa geIir diyorIar ya, yaIan!
ÖyIe oIsa, miIyonIarca sen düşerdi başıma...”
“Uyuyunca geçmez, geçerse uyursun.”
“Gel diyemiyorum ama bekliyorum...”
“Senin bakışın hangi şiire benzer?
Kime uyur, dokunur, sarılır bu kalp?
Hangi insanda rastlanır sana?
Gel ve anlat...
Senden baskası nasıl sevilir ?
Bilmiyorum ben…”
“Sana içimi döksem, beraber toplar mıyız?”
“o kadar içten gülüyordun ki, içini kıskandım.
için olmak istedim.
gülüşünden öpüyorum.”
Şunların paylaşanların evinde, şairin bir kitabı var mıdır? Sanmam. Olsaydı bu uyduruk sözleri paylaşmazlardı. İlhan Berk’in nice güzel şiiri varken nasıl oluyor da bu uydurmalar elektronik dünyayı dolduruyor? Suçu Google’a atmak isterdim ama “İlhan Berk” diye aratınca şairin birçok şiirine ulaşılıyor. Öyleyse bu paylaşımları yapanlar, bu kadarcık bile uğraşma gereği duymamışlar. Bazılarının altına anısına saygıyla yazmışlar. Anısına saygı duyan ahmakların şairin mısraları diye uydurmaları paylaşmaları pek gülünç.
#İlhanBerk tagına bakın ve şaire, şiire yapılan saygısızlığı görün. Sanat diye çöple besleniyor bu insanlar. Yazık!
“AkIa geIen, başa geIir diyorIar ya, yaIan!
ÖyIe oIsa, miIyonIarca sen düşerdi başıma...”
“Uyuyunca geçmez, geçerse uyursun.”
“Gel diyemiyorum ama bekliyorum...”
“Senin bakışın hangi şiire benzer?
Kime uyur, dokunur, sarılır bu kalp?
Hangi insanda rastlanır sana?
Gel ve anlat...
Senden baskası nasıl sevilir ?
Bilmiyorum ben…”
“Sana içimi döksem, beraber toplar mıyız?”
“o kadar içten gülüyordun ki, içini kıskandım.
için olmak istedim.
gülüşünden öpüyorum.”
Şunların paylaşanların evinde, şairin bir kitabı var mıdır? Sanmam. Olsaydı bu uyduruk sözleri paylaşmazlardı. İlhan Berk’in nice güzel şiiri varken nasıl oluyor da bu uydurmalar elektronik dünyayı dolduruyor? Suçu Google’a atmak isterdim ama “İlhan Berk” diye aratınca şairin birçok şiirine ulaşılıyor. Öyleyse bu paylaşımları yapanlar, bu kadarcık bile uğraşma gereği duymamışlar. Bazılarının altına anısına saygıyla yazmışlar. Anısına saygı duyan ahmakların şairin mısraları diye uydurmaları paylaşmaları pek gülünç.
#İlhanBerk tagına bakın ve şaire, şiire yapılan saygısızlığı görün. Sanat diye çöple besleniyor bu insanlar. Yazık!
Tarih / Bilim ve Paranın Gölgesinde
"Nasihatle başlayan Hikayelere,
Şifacılar dan Büyücülere,
Büyücülerden Krallara,
Krallardan Fikirlere,
Fikirlerden İmparatorluklara,
İmparatorluklardan Bilim ve Paraya,
İnsanın esaretinin kaderleşen yolcuğu üzerine..."
Acemi Ocağı'ndan sevgili Murat Bayhan dostumuzun tarih üzerine hazırladığı video. İçeriğinde adımın geçmesi ayrıca sevindirici. Teşekkürlerimi iletiyorum.
Şifacılar dan Büyücülere,
Büyücülerden Krallara,
Krallardan Fikirlere,
Fikirlerden İmparatorluklara,
İmparatorluklardan Bilim ve Paraya,
İnsanın esaretinin kaderleşen yolcuğu üzerine..."
Acemi Ocağı'ndan sevgili Murat Bayhan dostumuzun tarih üzerine hazırladığı video. İçeriğinde adımın geçmesi ayrıca sevindirici. Teşekkürlerimi iletiyorum.
Sert Ünsüz, sayı 12
Güzeller güzeli mayıs ayını yeni sayımızla selamlıyoruz.
Fanzin hazırlanırken seçim yarışı başlamıştı.
Son 20 yılda, yerel, genel, referandum derken tam 13 kez seçime gitmişiz. En azından iki ay öncesinden gürültü patırtısı başlamış olsa iki yılımız seçimleri konuşmakla, tartışmakla, izlemekle, okumakla geçmiş demektir. “Yüce millet” olarak seçmeyi pek seviyoruz. Seviyoruz da neyi seçiyoruz?
Kim(ler)i seçersek seçelim, yönetime katılmamayı seçiyoruz. Yasama ve yürütmede biz yokuz. Neden? Seçtiklerimiz bizden daha yetenekli, akıllı, kültürlü, bilgili, yetkin değiller. Öyleyse neden bir avuç insanın bizi temsil edeceğine inanıyoruz? Demokrasinin karikatürü olan temsili demokrasinin sonu çoktan geldi. Farkına varmamız için bakıp görmemiz yeterli. Çağımızın olanaklarıyla doğrudan demokrasinin yollarını aramamız gerekiyor. Seçime değil, yönetime katılmak zorundayız.
Geleceğimizi, ne kadar güvenilir bulursak bulalım, başkalarının ellerine bırakamayız.
pdf olarak indirmek için tıklayın.
facebook
twitter
Eski sayılara ulaşmak için tıklayın.
Fanzin hazırlanırken seçim yarışı başlamıştı.
Son 20 yılda, yerel, genel, referandum derken tam 13 kez seçime gitmişiz. En azından iki ay öncesinden gürültü patırtısı başlamış olsa iki yılımız seçimleri konuşmakla, tartışmakla, izlemekle, okumakla geçmiş demektir. “Yüce millet” olarak seçmeyi pek seviyoruz. Seviyoruz da neyi seçiyoruz?
Kim(ler)i seçersek seçelim, yönetime katılmamayı seçiyoruz. Yasama ve yürütmede biz yokuz. Neden? Seçtiklerimiz bizden daha yetenekli, akıllı, kültürlü, bilgili, yetkin değiller. Öyleyse neden bir avuç insanın bizi temsil edeceğine inanıyoruz? Demokrasinin karikatürü olan temsili demokrasinin sonu çoktan geldi. Farkına varmamız için bakıp görmemiz yeterli. Çağımızın olanaklarıyla doğrudan demokrasinin yollarını aramamız gerekiyor. Seçime değil, yönetime katılmak zorundayız.
Geleceğimizi, ne kadar güvenilir bulursak bulalım, başkalarının ellerine bırakamayız.
pdf olarak indirmek için tıklayın.
Eski sayılara ulaşmak için tıklayın.
Kendi VPN Servisinizi Oluşturun
Tumblr'da sabitkamera isimli kullanıcı,
"Ferman padişahınsa 'ağ'lar bizimdir." diyerek
kendi vpn'nizi nasıl kuracağınızı anlatmış.
Mağara Duvarı
Sizce Ayşe'nin annesi güvenilir bir kaynak mıdır?
Ayşe sorduğu soruyu internette araştırsa daha mı iyi olur?
Sizce Ayşe, böyle kitaplar hazırlayan bir eğitim sisteminde nasıl bir yetişkin olacaktır?
Ayşe sorduğu soruyu internette araştırsa daha mı iyi olur?
Sizce Ayşe, böyle kitaplar hazırlayan bir eğitim sisteminde nasıl bir yetişkin olacaktır?
Demirhan Baylan - Borges Olsaydım
(Söz/Müzik: Demirhan Baylan, 2017)
"Yeniden başlayabilseydim hayata,
Daha fazla hata yapardım
Kusursuz olmaya çalışmaz
Sırt üstü yatardım..."
E-Babil sonsuz müzik arşivi
Acaba kimin düşündeyim?
"Tarifsiz kederler içinde"
Ben sadece düşünceyim
Dünyanın elinden kurtulsaydım
Anlar mıydım seni acaba Borges olsaydım?
Rüyanın içinde kaybolsaydım
Bulur muydun beni acaba Borges olsaydım?
Aynalar, aynalar yine aynalar
Seni bana, beni ona yansıttılar
Deliren ruhlardan farkım kalmadı
Ama yine de işe yaramadı
E-Babil sonsuz müzik arşivi
Acaba kimin düşündeyim?
"Bir ağaç gibi tek ve hür"
Ben sadece düşünceyim
Dünyanın elinden kurtulsaydım
Anlar mıydım seni acaba Borges olsaydım?
Rüyanın içinde kaybolsaydım
Bulur muydun beni acaba Borges olsaydım?
"Yeniden başlayabilseydim hayata,
Daha fazla hata yapardım
Kusursuz olmaya çalışmaz
Sırt üstü yatardım..."
E-Babil sonsuz müzik arşivi
Acaba kimin düşündeyim?
"Tarifsiz kederler içinde"
Ben sadece düşünceyim
Dünyanın elinden kurtulsaydım
Anlar mıydım seni acaba Borges olsaydım?
Rüyanın içinde kaybolsaydım
Bulur muydun beni acaba Borges olsaydım?
Aynalar, aynalar yine aynalar
Seni bana, beni ona yansıttılar
Deliren ruhlardan farkım kalmadı
Ama yine de işe yaramadı
E-Babil sonsuz müzik arşivi
Acaba kimin düşündeyim?
"Bir ağaç gibi tek ve hür"
Ben sadece düşünceyim
Dünyanın elinden kurtulsaydım
Anlar mıydım seni acaba Borges olsaydım?
Rüyanın içinde kaybolsaydım
Bulur muydun beni acaba Borges olsaydım?
Bruegel'in Flemenk Atasözleri / Deyimleri

Pieter Bruegel'in "The Dutch Proverbs" (Flemenk atasözleri/deyimleri) isimli tablosu. 1559 yılında yapılmış. 100'den fazla atasözü/deyim içeriyor.
Ayrıntılar için şu videodan yararlanabilirsiniz.
Çağrı’yla Sohbet 2
Konuşanlar:
Çağrı (yaş 6)
Çağlar (yaş 35)
— Senin kıskanman için sana gösterir.
— Neyi popülerliğini mi? E nasıl oluyor?
— Yani herkesi etkilendiriyor. Yani onun istediği bir şey olsa, onu da o alsa, diğerlerini etkilese, onu da etkilemeye çalışsa o sinirlenir. Buna kıskanmak denir.
— Yani ben seni kıskandığım zaman böyle mi oluyor.
— Hayır.
— Sen, beni kıskanıyorsun dedin.
— Demek istediğim şu, yani sen beni daha çok kıskansan ben de o kadar çok sinirlenirdim. Şimdi anladın mı?
— Yani biri seni kıskanınca sinirleniyor musun?
— Evet.
— Niye?
— Çünkü herkes ondan etkilenir.
— Nasıl etkilenir?
— Yani herkes onu sever. Diğeri de ondan nefret eder.
— Diğeri dediğin, kıskanan mı?
— Evet.
— Kıskanan nefret mi eder?
— Evet.
— Öbürü?
— Öbürü ise çok popüler olur.
— Popüler olan kıskanmaz mı?
— Kıskanmaz çünkü o, herkesi etkileyecek bir şey var.
— Ben şimdi bu kıskanmayı anlamadım. Bir daha anlat bakalım. Kıskanmak ne demek?
— Şöyle, daha açık anlatayım. Örneğin iki kız var, biri altın bir kolyeyi gördüğü zaman diğeri oradayken satın alır. Sonra o gidip alan, herkesin ona beğendirmeye çalıştırır. Sonra işe o yerde onu da beğendirmeye çalışırken onu yani isteyen kızı beğendirmeye çalışırken o sinirlenir. Diğeri çok sinirlendiği zaman daha çok yapar. O sinirlenmediği zaman daha çok yapmaya çalışır. Şimdi anladın mı?
— Hayır. Hiç anlamadım.
— Ya sen hiçbir şey anlamıyorsun ki.
— Ama ne bileyim yani, anlaşılır gibi gelmedi bana senin söylediklerin.
— O zaman iki kelimelik söyleyeyim mi?
— Söyle.
— Birincisi. Örneğin yerde bir para var, erkek almak isterken bir erkek paranın üstüne ayağıyla basar. Anladın mı?
— Paranın üstüne ayağıyla bastı, tamam. Bunun kıskanmakla ne alakası var?
— Dur, böyle anlatmayayım. Yani biri diğerinin istediği şeyi alır, onu da suratına tutar tutar, onu da kıskandırır.
— Yani şöyle mi oluyor kıskanmak? Sende olmayan şeyi mi istiyorsun?
— Hayır. Yani biri beğendiği bir şeyi görür, parası yeteceği kadar yarısını da biriktirdiği zaman onu alır ama diğerinde daha çok para vardır onu alan diğerinin yüzüne tuttuğu zaman, yani onu her zaman ona gösterdiği zaman ve kendini popülermiş gibi davrandırdığı zaman işte o da onu kıskanır.
— Anlamadım pek ama neyse. Anlamaya çalışıyorum, düşünüyorum şimdi.
— Tamam ben de artık oyunuma devam edeyim.
— Peki sende olan bir şeyi kıskanır mısın?
— Hayır.
— Sende olan bir şeyi. Peki sende olan bir şeyi başkası kıskanır mı?
— Tabii ki daha değerli olsa kıskanır.
— Yani sen başkasında olan şeyi kıskanır mısın?
— Evet, değerli olan şeyleri yüzüme tuttuğu zaman.
— Nasıl tuttuğu zaman, böyle tutuyor mu değerli olan şeyleri?
— Hayır. Yani hep, bi yerde, örneğin okulda hep popülerlik, yüzüne kolyeyi gösterdiği zaman…
— Böyle bir şey oluyor mu okulda?
— Hayır ama alabilirse neyse, yani okula getirdi sonra…
— Peki sen okulda birini kıskanıyor musun?
— Hayır yav.
— Peki okulda biri seni kıskanıyor mu?
— Hayır.
— Peki okulda birileri birilerini kıskanıyor mu?
— Ya sözümü bir kesme ya…
— Tamam devam et.
— Örneğin bir dükkandan çok değerli bir şey alır okula getirir. Sonra onu seven biri ona vermez, yani seven kişiye. Dur… Nasıldı… Yani biri dükkanda o şeyi gördü, diğeri aldı dükkandan parayla. Sonra okula gitti. Diğeri de... Sonra şey… O aldığı şeyi okulda yüzüne gösterdi ve popülermiş gibi yaptı kendini. Popülermiş gibi göründü…
— Biri yaptı mı böyle hiç.
— Hayır. Popülermiş gibi kendini gösterdi…
— Kim?
— İşte kolyeyi alan kız. Sonra…
— Gerçekten böyle biri var mı, yoksa…
— Dur dur dur! Sonra, şey, diğer kız da herkes onu beğenince o da onu kıskanır. Yani hiçkimse onu beğenmez.
— Anladım.
— En nihayet.
— Ama bir şey soracağım. Okulda hiç kıskanan var mı birilerini.
— Hayır.
— Niye yok.
— E çünkü benim arkadaşlarım çok iyi.
— İyi? İyi insanlar kıskanmaz mı?
— Kıskanmaz.
— Kötü insanlar mı kıskanır.
— Evet.
Çağrı (yaş 6)
Çağlar (yaş 35)
— Senin kıskanman için sana gösterir.
— Neyi popülerliğini mi? E nasıl oluyor?
— Yani herkesi etkilendiriyor. Yani onun istediği bir şey olsa, onu da o alsa, diğerlerini etkilese, onu da etkilemeye çalışsa o sinirlenir. Buna kıskanmak denir.
— Yani ben seni kıskandığım zaman böyle mi oluyor.
— Hayır.
— Sen, beni kıskanıyorsun dedin.
— Demek istediğim şu, yani sen beni daha çok kıskansan ben de o kadar çok sinirlenirdim. Şimdi anladın mı?
— Yani biri seni kıskanınca sinirleniyor musun?
— Evet.
— Niye?
— Çünkü herkes ondan etkilenir.
— Nasıl etkilenir?
— Yani herkes onu sever. Diğeri de ondan nefret eder.
— Diğeri dediğin, kıskanan mı?
— Evet.
— Kıskanan nefret mi eder?
— Evet.
— Öbürü?
— Öbürü ise çok popüler olur.
— Popüler olan kıskanmaz mı?
— Kıskanmaz çünkü o, herkesi etkileyecek bir şey var.
— Ben şimdi bu kıskanmayı anlamadım. Bir daha anlat bakalım. Kıskanmak ne demek?
— Şöyle, daha açık anlatayım. Örneğin iki kız var, biri altın bir kolyeyi gördüğü zaman diğeri oradayken satın alır. Sonra o gidip alan, herkesin ona beğendirmeye çalıştırır. Sonra işe o yerde onu da beğendirmeye çalışırken onu yani isteyen kızı beğendirmeye çalışırken o sinirlenir. Diğeri çok sinirlendiği zaman daha çok yapar. O sinirlenmediği zaman daha çok yapmaya çalışır. Şimdi anladın mı?
— Hayır. Hiç anlamadım.
— Ya sen hiçbir şey anlamıyorsun ki.
— Ama ne bileyim yani, anlaşılır gibi gelmedi bana senin söylediklerin.
— O zaman iki kelimelik söyleyeyim mi?
— Söyle.
— Birincisi. Örneğin yerde bir para var, erkek almak isterken bir erkek paranın üstüne ayağıyla basar. Anladın mı?
— Paranın üstüne ayağıyla bastı, tamam. Bunun kıskanmakla ne alakası var?
— Dur, böyle anlatmayayım. Yani biri diğerinin istediği şeyi alır, onu da suratına tutar tutar, onu da kıskandırır.
— Yani şöyle mi oluyor kıskanmak? Sende olmayan şeyi mi istiyorsun?
— Hayır. Yani biri beğendiği bir şeyi görür, parası yeteceği kadar yarısını da biriktirdiği zaman onu alır ama diğerinde daha çok para vardır onu alan diğerinin yüzüne tuttuğu zaman, yani onu her zaman ona gösterdiği zaman ve kendini popülermiş gibi davrandırdığı zaman işte o da onu kıskanır.
— Anlamadım pek ama neyse. Anlamaya çalışıyorum, düşünüyorum şimdi.
— Tamam ben de artık oyunuma devam edeyim.
— Peki sende olan bir şeyi kıskanır mısın?
— Hayır.
— Sende olan bir şeyi. Peki sende olan bir şeyi başkası kıskanır mı?
— Tabii ki daha değerli olsa kıskanır.
— Yani sen başkasında olan şeyi kıskanır mısın?
— Evet, değerli olan şeyleri yüzüme tuttuğu zaman.
— Nasıl tuttuğu zaman, böyle tutuyor mu değerli olan şeyleri?
— Hayır. Yani hep, bi yerde, örneğin okulda hep popülerlik, yüzüne kolyeyi gösterdiği zaman…
— Böyle bir şey oluyor mu okulda?
— Hayır ama alabilirse neyse, yani okula getirdi sonra…
— Peki sen okulda birini kıskanıyor musun?
— Hayır yav.
— Peki okulda biri seni kıskanıyor mu?
— Hayır.
— Peki okulda birileri birilerini kıskanıyor mu?
— Ya sözümü bir kesme ya…
— Tamam devam et.
— Örneğin bir dükkandan çok değerli bir şey alır okula getirir. Sonra onu seven biri ona vermez, yani seven kişiye. Dur… Nasıldı… Yani biri dükkanda o şeyi gördü, diğeri aldı dükkandan parayla. Sonra okula gitti. Diğeri de... Sonra şey… O aldığı şeyi okulda yüzüne gösterdi ve popülermiş gibi yaptı kendini. Popülermiş gibi göründü…
— Biri yaptı mı böyle hiç.
— Hayır. Popülermiş gibi kendini gösterdi…
— Kim?
— İşte kolyeyi alan kız. Sonra…
— Gerçekten böyle biri var mı, yoksa…
— Dur dur dur! Sonra, şey, diğer kız da herkes onu beğenince o da onu kıskanır. Yani hiçkimse onu beğenmez.
— Anladım.
— En nihayet.
— Ama bir şey soracağım. Okulda hiç kıskanan var mı birilerini.
— Hayır.
— Niye yok.
— E çünkü benim arkadaşlarım çok iyi.
— İyi? İyi insanlar kıskanmaz mı?
— Kıskanmaz.
— Kötü insanlar mı kıskanır.
— Evet.
Pieter Brueghel'in Çocukların Oyunları
Brueghel'in resimlerinin her santimetrekaresi doludur. Detaylarda kaybolur gidersiniz. "Çocukların Oyunları" da o eşsiz ürünlerinden bir tanesi.
Sert Ünsüz 10. Sayı
Okunacaknesne,
ele avuca sığan
küçücük fanzinimizin
10. sayısı çıktı.
okumak için tıklayın
Bu sayıda Şeytan'ı konuk ettik.
Eski sayılara ulaşmak istiyorsanız tıklayın
ele avuca sığan
küçücük fanzinimizin
10. sayısı çıktı.
okumak için tıklayın
Bu sayıda Şeytan'ı konuk ettik.
Eski sayılara ulaşmak istiyorsanız tıklayın
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Eflatun Solmaz - Köle
Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...
-
Sümbülzade Vehbi, 18.yüzyılda yaşamış bir şahsiyet. Tevatür odur ki bir gün padişahın huzuruna çağırılır. Hiç işi gücü olmayan, durduk yere ...
-
Rapunzel dendiği zaman gözümüzün önüne, upuzun saçlarını kuleden aşağıya sarkıtmış bir genç bir kız imgesi gelir. Ben de bu yazımda o saçla...
-
Browne, 1632 Ocağı'nda Felemenk'te ikamet ettiği ve insan bedeninin sırları konusuna her zamankinden daha fazla yoğunlaştığı bir dö...






