Ölüme Gençlik Vız Gelir

“Evet abi, içeride muhabbet iyiydi ama en geç yarımda eve dönmem gerek. Kendime gelemiyorum bir türlü. Böyle de eve dönemem.”

“Neden, çok mu içtin.”

“Yok abi, şey işte, onlardan.”

“Neymiş onlar.”

“Şeker abi.”

“Çok şeker mi yedin.”

Doğruldu. “Abi!” 

Dalga geçtiğimi sandığından bozuldu anlaşılan. “Abi” diye ünlemesi bile pek kibar. Kurban satış yerinde satılmayı bekleyen koyunlar gibi bakıyor, âşık bakışları, melül melül derler ya, öyle.

“Şeker dediğin başka bir şey mi.”

“İlaç abi.”

“Antibiyotik üstüne alkol mü aldın.”

“Hap abi hap.”

Sesinde bilmeyişimi kınar bir ton var. Hap... Haplanmak... Haplanana ne denir. Ziyade olsun, afiyet olsun veya yalnızca hapçı. Sivrisinek gibi de bir oğlan. Olur olmaz ilaç kullanıp öldürecek kendini, haberi yok. Genç işte, gence ölüm uzak gelir, bu yüzden kimisine kolay gelir. Onlar bilmese de biz biliriz, ölüme gençlik vız gelir.

“Hiç kullandın mı. Yani yanlış anlama abi, ayılmak için ne yapılır bilir misin, onu soracaktım.” Yanıtımı beklemeden yine sırt üstü yattı. Belli ki bir tür acı çekiyordu. Kendi kendine “kafamı s.keyim, ne diye tam attım ki...”

İçeride, bu haltı birlikte yediği deneyimli arkadaşları yok mu. Delikanlılığa bok sürdürmemek için onlara açık etmemiştir belki.

“Ayran iç.” 

 

Çağlar Simsoy, Beynim Göçüyor,
(Olmaz İlaç öyküsünden bir parça)


Eflatun Solmaz - Köle

  Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...