Yeni şiir kitabı yolda

 Yolda yeni bir kitap var.

"Şu evrende konum belli olunca
bir garip akar zaman"

Kitabın ismi "Yük" olacak.
İsim sorununu aştık ama sorunlarımızın sonuna gelmedik.
Çok sancılı bir süreçtir kapak belirleme.
İyi bir fikir, kısıtlı olanaklarla içe sinen bir sonuç aldırabilir.

İçe sinmediği sürece uğraş sürecektir. Yük deyince kafamda ağırlık belirmesinin nedeni, görsellerde karşıma çıkmasıydı. Ağırlığı çizip sayfanın ortasına koymak, üstüne de "yük" yazmak, tam bir tasarım felaketiydi. Dinamizm katmak için ağırlığın camı kırması yalnızca bir adım öteye gitmekti. Bu tasarı bir kenarda dursun. Neye dönüşeceğini göreceğiz.

Sert Ünsüz, sayı 18

Okunacak nesnemiz Sert Ünsüz,
uzun aradan sonra yeniden okunmayı bekliyor.

Sert Ünsüz artık rengarenk, çok boyutlu.

Felsefe temalı 18. sayımız için tıklayın

İsterseniz online da okuyabilirsiniz.

Tüm sayılara ulaşmak için tıklayın



Sert Ünsüz, tüm sayı kapakları

 



















soru m

Kimse gelip şu öngörüsü fazla gelişmiş, gaddar adamın elinden kurtarmıyor.
O hep doğruyu mu söylüyor.

fragman 2

Bir fazlayla taşarsın.

Soy

Adımı Platon'dan aldım ama
Diyojen'in torunuyum.



fragman 1

Gereksinim alışkanlığa dönüşür alışkanlık göreve...

soru l

Güzeli ortaya çıkarmak, güzeli arayıp bulmak haz peşinde koşmak mıdır.
Hazlar sıralanamasa amaçlar sıralanamaz mı.
Haz peşinde koşmakla güzelin peşinde koşmak aynı mı.

Yeni sayıya doğru

Kaç ay oldu neredeyiz biz?

Öldük mü kaldık mı?

Yeni sayı çıkmayacak mı?

En azından kapak hazır.

İçerik yakında...

 

Tema: Felsefe


soru k

Cam gibiyse biri, ardı görünüyorsa,
kırıldığında kesebilir, değil mi.

Paşa Çayı

Ne çocukça işler
isim dediğin nedir
kullanır atarım
yenisini açarım
vay benim ismim
vay benim
ben
diye zırlamak niye
benim diye yırtınacaktın
niye günlerce çene çaldın

adını ak çiçeklere
yazan çıkar mı yine
değerli olanı anlamayan
en büyük nankör sensin
sesinin yankısı diner
kafalardan silinir sözler
rutubetli sığınağında kokuşur
yalnızlaşarak çürür bitersin

soru j

Oyun var da hile yok mu.

Çağlar Simsoy - Beynim Göçüyor (öyküler)

https://www.kitapyurdu.com/kitap/beynim-gocuyor-/538554.html
“Homeros, Vergilius, Augustinus, Dante, Bosch, Michelangelo, Milton, Goethe, Blake ve daha niceleri kendi imgelerinde bir cehennem yaratmışlardır. Kimse cehennemin içinde olmayı dilemez ama cennet tasvirlerinin durağanlığından kat kat ilgi çektiği de kuşku götürmez. Hepsi birbirinden ilham almış ya da kopya çekmiş diyelim, düşsel ürünler. Dürüstçe söyleyeyim, sonrası konusunda senden veya başkalarından daha fazla bilgim yok.”

Söylediği gerçeklerin arasına yalanlarını yerleştirmiş olabilir. Henüz kendisiyle anlaşma bile yapmamış birine neden böyle önemli bir bilgiyi versin. Hem bu konuda anlatacakları müşterisini kaybettirebilir. Belki içki masasında, içkinin yardımıyla dili çözülen, evrendeki tek ahmak yaratık insandır.

Sting - Shape Of My Heart (çeviri)



Kalbimin Şekli

İbadet eder gibi kartları dağıtır
Oynadığı kişiler hiç kuşkulanmaz
Ne para kazanmak için oynar
Ne itibar için

Kartları yanıt bulmak için dağıtır
Şansın kutsal geometrisi
Olası sonucun gizli yasası
Sayılar dansa yön verir

Bilirim maçalar bir askerin kılıcı
Bilirim sinekler savaş silahları
Bilirim karoların anlamı bu sanatta para
Ama kalbim benzemez kupaya


Karo valeyi sürebilir
Maça kızı masaya koyabilir
Papazı elinde tutabilir
O anı silinirken

Bilirim maçalar bir askerin kılıcı
Bilirim sinekler savaş silahları
Bilirim karoların anlamı bu sanatta para
Ama kalbim benzemez kupaya
Bu şekil
Kalbimin şekli değil


Ona sevdiğimi söyleseydim
Belki bir yanlışlık olduğunu düşünürdün
Sayısız yüzü olan bir adam değilim
Bir tane maske taktığım

Ama onlar konuşuyorlar bilmeden
ve neye mal olduklarını
Birçok yerde şanslarını yitirmiş
ve korkanlar kaybolmaktan

Bilirim maçalar bir askerin kılıcı
Bilirim sinekler savaş silahları
Bilirim karoların anlamı bu sanatta para
Ama kalbim benzemez kupaya
Bu şekil
Kalbimin şekli değil


Çeviri: Çağlar Simsoy

soru i

Ah kalem, ne kızıyorsun bana?
Ellerim ağrıyor, keşke yazmaktan olsa.

soru ı

Bende daha Hiroşima’nın öfkesi.
Unutmayacağız ama kimi suçlayacağız.

Coğrafya Kimileri İçin Lanettir

Diktatörle dalga geçen klibin yönetmeni Shady Habash, mahkemesiz iki yıldır tutsaktı. Geçtiğimiz cuma günü, hapishanede "bilinmeyen bir nedenden ötürü" öldü. Henüz 24 yaşındaydı. Büyük olasılıkla ölüm nedeni Korona'ydı.

Şarkının sözlerini yazan Galal el-Behairy de üç yıl tutsaklığa çarptırıldı. Şarkıcı Ramy Essam daha önce İsveç'e kaçtığı için Leviathan'ın dişlerinden sıyrılabildi.

Sisi, geçtiğimiz ay 4.000 mahkumu serbest bıraktı. Ancak serbest bırakılanlara siyasi mahkumlar dahil edilmedi.

Imagine Dragons - Radioactive (çeviri)



Radyoaktif

Toza dumana uyanıyorum
Alnımı siliyorum, terim pas
Kimyasallar soluyorum

Alışıyorum, biçimlendiriyorum,
mahkum arabasından çıkıyorum.
İşte bu, kıyamet
Vay

Uyanıyorum, kemiklerimde duyuyorum
Bedenimi çökertmeye yeter
Yeni çağa hoş geldin, yeni çağa
Yeni çağa hoş geldin, yeni çağa
Radyoaktifim ben, radyoaktif
Radyoaktifim ben, radyoaktif

Bayraklarımı çektim
elbiselerimi giydim
Bu bir devrim, galiba
Kırmızıya boyadık mı
o zaman tam olacak
vay

Alışıyorum, biçimlendiriyorum,
mahkum arabasından çıkıyorum.
İşte bu, kıyamet
Vay

Uyanıyorum, kemiklerimde duyuyorum
Bedenimi çökertmeye yeter
Yeni çağa hoş geldin, yeni çağa
Yeni çağa hoş geldin, yeni çağa
Radyoaktifim ben, radyoaktif
Radyoaktifim ben, radyoaktif

Bütün sistemler çöküyor, güneş yerinde
İliklerime, içimin derinliklerine...

Çeviri: Çağlar Simsoy

Fun. - Carry On (çeviri)



Durma

Sessizliğin sesine uyandım
Arabaların yumruk yumruğa kavgada
Çekilen bıçaklar gibi kestiği
Seni buldum bir şarap şişesiyle
Perdelerde başın
ve kalp sanki dört temmuz

Sövdün ve dedin
Parlayan yıldızlar değiliz
Biliyorum
Asla öyleyiz demedim

Böyle bir cehennem yaşamamıştım
Geriye dönemeyeceğini bilmen için
pencereleri iyice örttüm

Kayıp ve yalnızsan
ya da taş gibi ağırsan
Durma
Geçmişin zeminde yankılanan
ayak sesleri olsun
Durma

Durma, durma

Birkaç dostla buluştum
Gecenin bir vakti
75 kişilik barda
Konuştuk ve konuştuk
ana-babalarımızın nasıl öleceğinden
Bütün komşularımızdan ve eşlerinden

Ama düşünmeyi severim
Hep kandırabilirim
geçmişi onarabilmek için
Hep kandırıldım
ve ne iyi olur bilmek
Ölüme terk edildiğimde
Buldum ve artık dolaşmıyorum bu sokakları
Olmamı istediğin hayalet değilim

Kayıp ve yalnızsan
ya da taş gibi ağırsan
Durma
Geçmişin zeminde yankılanan
ayak sesleri olsun
Durma

Durma, durma

Vay başim ateşler içinde
Ama ayaklarım iyi durumda
Nihayetinde bana aitler
Dökül elbiselerini yere
Kapıyı kapat
Telefonu sustur
Nasıl olur göster
bizi kimsenin durduramayacağını

Çünkü biz
Parlayan yıldızlarız
Biz yenilmeziz
Kimsek kimiz
En karanlık günümüzde
Millerce ötedeyken de
Yuvamızın yolunu bulacağız

Kayıp ve yalnızsan
ya da taş gibi ağırsan
Durma
Geçmişin zeminde yankılanan
ayak sesleri olsun
Durma

Durma, durma

Çeviri: Çağlar Simsoy

Çağlar Simsoy - Virgülsüz

"başlangıçta söz vardı
söz. öldü"

Yeni şiir kitabımız yayınlandı.
satın al

soru g

Ağız açıldıkça kaçar,
beyin nasıl bir nesnedir.

Amnezi

― Ben zaten artık unutarak yaşıyorum.
― Herkes unutarak yaşıyor. Yahu bizim hiçbir farkımız yok ki…
― Bir saniye, unutulan ne?
― Unuttum valla.

Naughty Boy - La La La (çeviri)



La La La

La la la-la la la la la la la-la
La la la-la la la la la la la-la

Hişş, konuşma, kapalı tut ağzını,
nefret ediyorum zehrini kustuğunda
Yeni mesihin hakkınta tısladığında
'çünkü kuramların yanıp tutuşuyor

Bir çözüm yolu bulamıyorum
yargılamak istemiyorum
Konuşmanı okuduğunda tükeniyorum
Yetti yeter

Bir çocuk gibi kulaklarımı kapıyorum
Sözcüklerin anlamsızlaştığında
La la la diye söyleniyorum
Sen konuştukça sesimi yükseltiyorum
'Çünkü kalbim durduramayınca
Bu şekilde engelliyor, söyleniyorum
La la la-la la la la la la la-la
La la la-la la la la la la la-la

Eğer aşkımız son demlerini yaşıyorsa
Saatleri sayacağıma korkak olmayı yeğlerim
Dünyalarımız birbirine girerken
Çıldırmadan önce sesini bastıracağım

Bir çözüm yolu bulamıyorum
yargılamak istemiyorum
Konuşmanı okuduğunda tükeniyorum
Yetti yeter

Bir çocuk gibi kulaklarımı kapıyorum
Sözcüklerin anlamsızlaştığında
La la la diye söyleniyorum
Sen konuştukça sesimi yükseltiyorum
'Çünkü kalbim durduramayınca
Bu şekilde engelliyor, söyleniyorum
La la la-la la la la la la la-la
La la la-la la la la la la la-la

Çeviri: Çağlar Simsoy

soru f

Görmek düşlenir mi?

Net

— ... daha önce duydun mu.
— Duydum.
— Nerede duydun.
— Ben söyledim.
— Söyledin mi, duydun mu.
— Söyledim ama kulaklarım ne söylediğimi duyuyordu.
— Yani bilinçli ve nettin.
— Ne duyduğum konusunda net olmayabilirim.
— Ne söylediğin konusunda?
— Netim.
— Ne dedin.
— Net olmayan şeyler.
— Yok ötesinin damı.
— Doğrudur.
— Lan t@şak mı geçiyorsun.
— Asla.
— Netsin yani.
— Netim.
— Eskiden en netler şimdi vasat oldu.
— Ontolojik bir sorun.

Faithless - Mass Destruction (çeviri)



Kitle İmha

Uzun menzil silahlı ya da intihar bombacısı
Kötücül akıllar kitle imha silahıdır

İster çoksatar Sun, ister BBC 1
Mis-enformasyon bir kitle imha silahıdır

Kafkas ya da fakir Asyalı olabilirdin
Irkçılık bir kitle imha silahıdır

İster enflasyon, ister küreselleşme
Korku bir kitle imha silahıdır

Babam odama geldi, elinde şapkası
Biliyordum, gidecekti, yatağıma oturdu
birkaç gerçekten bahsetti

Evlat, çağrıldığım bir görev var
Sen ve kız kardeşin cesur olun
benim küçük askerim, söylediklerimi unutma
Artık evin reisi sensin bunu unutma
ve her uyandığında annene bir öpücük ver
sonra vedalaşmak zorunda kaldım

Sabah annemı göz kapaklarından öperek uyandırdım
Sadece bir çocuk olmama rağmen ortada olanlar saklanamıyor
Annem tuttu beni sanki altındanmışım gibi
ama onu anlatılmamış bir öyküde bıraktım
Dedim; babam eve geldiğinde bu akşam, her şey güzel olacak

Uzun menzil silahlı ya da intihar bombacısı
Kötücül akıllar kitle imha silahıdır

İster çoksatar Sun, ister BBC 1
Mis-enformasyon bir kitle imha silahıdır

Kafkas ya da fakir Asyalı olabilirdin
Irkçılık bir kitle imha silahıdır

İster Halliburton, Enron veya herhangi biri
Açgözlülük bir kitle imha silahıdır

Cesaret gerek, galip gelmek için
Aymazlık bir kitle imha silahıdır
Aymazlık bir kitle imha silahıdır
Aymazlık bir kitle imha silahıdır

Benim hikayem burada bitiyor, haydi açık olalım
Bu senaryo her yerde yaşanıyor
ve siz nirvanaya ve favanaya varmıyorsunuz
Karma’nızı yaşamak için buraya geri dönüyorsunuz
Öncekinden beter bir dramayla, kuşkusuz
Kim bilir kaç yüz yıldır bizi özgür bırakması için
bir kurtarıcı bekliyoruz
ve uyumayı reddediyoruz
denizin ötesindeki insanlar da bizim gibiler

Çılgın liderlik, dizginsiz ve hür
Bir insan, besledikleri
kendilerine liderlik etmesini bekledikleri
İhtiyacım yok
İşleri yoluna koysun diye tanrıya dua etmemiz gerek
Şu an artık doğru olanı yapıyoruz
'Çünkü babanın bu akşam evden ayrılmasını istemiyorum

İster Halliburton, Enron veya herhangi biri
Açgözlülük bir kitle imha silahıdır
Cesaret bulmamız gerek, galip gelmek
Aymazlık bir kitle imha silahıdır

Çeviri: Çağlar Simsoy

Sevişenler Bu Gece...

O geçmişte Trt adında bir kanal vardı benim için. Küçücük dünyamı anne babamın dünyası dolduruyordu. Onlar ne izlerlerse izliyordum, ne dinlerlerse dinliyordum. Çocuk kafamda bel altı niyetler olmadığıdndan "civelek" anlamsız bir sözcüktü. Artık "civelek" nakaratı karyola gıcırtısını çağrıştırıyor. Tarihini eşelesek, civelekler nerelerden çıkar acaba. Ben tarih kitaplarını karıştırırken siz de "Bu gece düğün dernek"i bulup dinleyebilirsiniz.

"Bu gece düğün dernek
Bin bir geceden örnek
Sevişenler bu gece
Civelek civelek civelek civelek
Bir çiçek bir kelebek
Civelek civelek civelek"

"Bu gecenin adına
Doyulur mu tadına
Sevişenler bu gece
Civelek civelek civelek civelek
Erecek muradına"


Reşad Ekrem Koçu, civelekleri şöyle tanımlıyor:
"Gayet genç, tüysüz yeniçeri neferlerine «Ci­velek» denilirdi. Civelekler sokağa, kadınlar, kızlar gibi yüzlerine bir nikab (peçe) koyarak çıkarlardı. Bir civeleğin sokakta peçesini kaldırıp yalnız yüzü­ne bakmak, bir kadına veya kıza yapılmış hareket gibi tecavüz sayılır ve buna cesaret eden derhal hap­se atılırdı."

Koçu'nun Yeniçeri kitabında ise şu anlatımı buluyoruz:
"Yeniçeri kanununda evlenmek yasak olduğu için, kışlalara, bekâr odalarına, hanlara, şuraya buraya fahişe avrat kapamak da, kadına tesettürü kabul etmiş İslam cemiyetinde kolay olamayacağından, civelekler, müstakbel yoldaşlık yakınlığıyla yeniçeri koğuşlarında, odalarında yatıp kalktılar. Civeleklerin hemen hepsi ayaktakımından güzel güzel çocuklardı; hamileri olan yoldaşları tarafından yüzlerine püskül peçeler takılarak dolaştırıldılar."

Burada dursak iyi olur. Civelek'in bendeki karyola gıcırtısı çağrışımı, tarihteki karşılığına göre çok masum kalıyor.

Rembrandt'ın Otopsi Tablosu

Browne, 1632 Ocağı'nda Felemenk'te ikamet ettiği ve insan bedeninin sırları konusuna her zamankinden daha fazla yo­ğunlaştığı bir dönemde, Amsterdam'daki Waagebouw'da,bir hırsızlık suçundan dolayı birkaç saat önce asılarak idam edilmiş şehir eşkıyası olan Adriaan Adriaanszoon, namı di­ğer Aris Kindt'in cesedi üzerinde halka açık bir otopsi ger­çekleştirilmişti. Hiçbir yerde kesin olarak belgelenmiş ol­masa da, Browne büyük olasılıkla bu otopsiyi kaçırmamış, özellikle de Rembrandt'ın Dr. Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi adlı tablosunda gösterdiği sansasyonel olayı, yani Dr. Nicolaes Tulp'un her yıl kış ortasında gerçekleşen anatomi seminerlerini izlemişti, ki bu seminerlerin yeniyetme tıp öğrencileri için çok ilginç olmaları bir yana, bunlar, Janine Dakyns'in deyişiyle, dönemin karanlıktan aydınlığa çıkan toplumun takvimindeki önemli tarihlerdi aynı zamanda. Hiç kuşkusuz burada, yani toplumun ayrıcalıklı sınıflarının oluşturduğu, ücret ödeyen bir izleyici grubuna sunulan bu gösteride, bir yandan bu yeni bilim alanında dur durak bil­meyen araştırma arzusunun sergilenmesi söz konusuyken, diğer yandan da -gerçi bu hemen reddedilecektir mutlaka­- arkaik niteliğiyle insan parçalama ritüeli, yani suçluyu öl­dürecek cezalandırmanın da ötesinde, onun etine eziyet edilmesi söz konusuydu. Rembrandt'ın resminde ölüyü par­çalama işleminin açıkça görülebilen törenselliği -cerrahla­rın en güzel kıyafetlerini giymiş olması, hatta Dr. Tulp'un başında şapkası bile vardır- ve işlem tamamlandıktan son­ra kutlama yapmak üzere bir anlamda simgesel bir şölen düzenlenmiş olması, Amsterdam'daki anatomi seminerinde insan bedenindeki iç organlar hakkında daha ayrıntılı bil­gi edinmekten fazlasının amaçlandığının kanıtıdır. Rem­brandt'ın bugün Mauritshuis Müzesi'nde bulunan neredey­se iki buçuk metrelik Anatomi Dersi'nin karşısında durdu­ğumuzda, Waagebouw'da otopsi işleminin izlendiği noktada durmuş olur ve o dönemde insanların gördüklerini izlediği­mizi söyleyebiliriz: kırılmış boynu ve ölüm anında kaskatı kesilerek öne doğru korkunç bir biçimde çıkmış göğsüyle Aris Kindt'in resmin ön planında öylece yatan mosmor be­denini. Yine de bu bedeni herhangi birinin gerçekten görüp görmediği kuşkuludur; çünkü tam da o dönemde ortaya çı­kan anatomi sanatının başlıca işlevi, günahkar bedeni gö­rünmez kılmaktı. Doktor Tulp'un meslektaşlarının bakışla­rının bizzat bu bedene doğrulmamış olması da dikkat çeki­cidir, aksine bakış çizgileri bedenin çok yakınından geçerek karşılarında açık duran anatomi atlasına uzanmaktadır, ki bu kitapta da mide bulandırıcı bedenselliği vurgulamak ye­rine, onu bir diyagrama, insan bedeninin bir şemasına in­dirgemek tercih edilmiştir, tıpkı ocak ayındaki o günün sabahında ötekiler gibi Waagebouw'da bulunduğunu söyleyen tutkulu amatör anatomist René Descartes'ın zihninde can­landırdığı gibi. Bilindiği üzere Descartes, eserlerinde sub­jectum'un, öznenin tabiyetinin tarihini incelediği esaslı bö­lümlerden birinde, akıl sır erdirilemez bedeni önemsemek­ten vazgeçmemizi ve tamamen anlayabileceğimiz, sonuna kadar işlevsel kılabileceğimiz ve herhangi bir hasara uğra­dığında da tamir edebileceğimiz veya kaldırıp atabileceği­miz için, içimize yerleştirilmiş makine üzerinde yoğunlaş­mamızı öğütler. Bedenin bir yandan açıkça sergilenmesine karşın, öte yandan tuhaf bir biçimde tecrit ediliyor olması, gerçekliğe benzemesinden dolayı övgüler alan Rembrandt resminin daha yakından bakıldığında yalnızca görünüşte gerçekçi olduğunu gösterir. İzlediğimiz otopsi, her zaman yapılanın aksine karnın alt kısmı açılarak ve en kolay çürü­yen iç organlar alınarak değil, cezalandırılmayı hak eden elin teşrih edilmesiyle başlamıştır (ve bu da büyük olasılık­la, işlenen suçun karşılığında ödenmesi gereken bedele işa­ret etmektedir). Üstelik söz konusu elin hiç görülmemiş bir özelliği vardır. Resme bakanlara daha yakın duran öbür elle karşılaştırıldığında bu elin tuhaf bir biçimde yanlış oranlara sahip olması bir yana, el anatomik olarak tümüyle ters durmaktadır. Başparmağın durduğu yere bakılırsa, sol avuç içine ait olması gereken açık sinirler, sağ elin sırtına aittir. Dolayısıyla burada, kurallara ve anatomi atlasına tamamen uygun olacak şekilde yerleştirilmiş ama olağandışı bir yer­de bulunan bir el söz konusudur ve böylece, bunun dışında deyiş yerindeyse "gerçeğe uygun" yapıldığını söylediğimiz bu resim, tam merkez noktasında, yani bedenin kesildiği noktada bir anda büsbütün yanlış bir konstrüksiyona dönü­şüvermektedir. Rembrandt'ın çizimde hata yapmış olması, tahmin edileceği üzere mümkün değildir. Resmin bütünlü­ğündeki bu kırılma daha çok bilinçli olarak yapılmış gibi geliyor bana. Bu biçimsiz el, Aris Kindt'e uygulandığı gör­mezden gelinen şiddetin göstergesidir. Ressam, kendisine sipariş veren loncayla değil, kurbanla özdeşleşmektedir. Yalnızca onun bakışı donup kalmış kartezyen bir bakış de­ğildir, yalnızca o, mosmor kesilmiş cansız bedeni algılamak­ta ve yalnızca o, ölünün yarı açık ağzına ve gözlerine düşen gölgeyi görmektedir.

W. G. Sebald
Satürn'ün Halkaları
Can Yayınları, 2006
sayfa: 21-26

soru e

Hoşuna gitmeyen yanıtlar varken
ne diye soruyorsun.

Katil İktidar

“...kadınlara çok düşkün olan Üçüncü Murad’ın 100, 102, 115 ve hattâ 130 evlâdı olduğundan bahsedilir: Bunların büyük bir kısmı babalarının hayatında ölmüş olduğu İçin, Üçüncü Mehmet tahta çıktığı zaman 19 erkek ve 21 yahut 24 veyahut 26 ve bir rivayete göre de 27 kızkardeşi kalmıştır! Tabii bu 19 şehzâdenin mevcudiyeti, Fâtih devrindenberi tatbik edilmekte olan «Kanun-nâme-i Al-i-Osmân»ın saltanat kavgalarını önlemek İçin konulan «Nizâm-ı âlem» maddesine mugayirdir! İşte bundan dolayı, ancak dördü yetişkin olduğu halde diğer on beşinin ekserisi «ana kucağından» alındığında ittifak edilen bu «Kanun-nâme» şehidleri bir rivayete göre 16/17 Cumâda-l-ûlâ = 27/28 Kânunusâni Cuma-Cumartesi gecesi ve ikinci bir rivayete göre de işte bu Cumartesi günü saray dilsizlerine boğdurularak idâm ettirilmiştir: O sırada İstanbul’da bulunan Selânikî-Mustafa Efendi’nin kaydine göre Vüzerâ, Ulemâ vesair devlet erkânı seher vakti mâtem elbiseleriyle saraya gelip dizilmiş, şehzâdelerin idamından evvel servi ağacından 19 tabutla bütün cenaze levâzımı hazırlanmış ve ancak ondan sonra dilsizler o feci işlerini «bi-cürm-ü-günâh» şehzadelerle analarının vâveylâları içinde yapıp bitirmişlerdir! Yetişkin şehzâdelerin mukavemet edip cellâtlarıyla boğuşdukları rivayet edilir. Bu seferki 19 şehidin tabutları alel-usul şallar, kavuklar ve murassâ sorguçlarla süslenerek sarayın mutbak kapısından Helva-hâne kapısına kadar sıralanan 19 tahtahende konulmuş, Şeyh-ül-Islâm Bostanzâde Mehmet Efendi sırayla her birinin cenâze namazım kıldırmış ve ondan sonra saraydan çıkarılan bu «Nizâm-ı âlem» kurbanları cümle âlemin feryad ve figanları içinde Ayasofya’ya götürülüp bir gün evvel defnedilen babaları Üçüncü Murad'ın ayak ucunda hazırlanan 19 mezara defnedilmişlerdir!”

İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 3

Eflatun Solmaz - Köle

  Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...