Çağlar Simsoy - Hiç (şiirler)

 


Haşere

Küçük işlerin adamı

Büyük düşman karşısında

Sümüklüböcek

Elbette hem küfredecek

Hem gölgesinden nasiplenecek


Meraklı çocuklar

Çubukla dürtüyor

Acıyor karnı

İçine çekiliyor


Ey elimden gelen budur diyen

Sahte güçlerin sahte düşmanı!

Utanmadan seviyorsan yalanı

Her fırsatta dalgalandır

Balkonundan çarşafları



Uyduruklarla Savaş 3 - Machiavelli Kişisel Gelişimci mi?

Niccolò Machiavelli, ünlü Il Principe, Latincesiyle De Principatibus, Türkçeye ise Prens ya da Hükümdar ismiyle çevrilen kitabın yazarıdır. Günümüzden beş asır önce yazılmış bu siyaset kitabının hacmi küçükse de önemi büyüktür.

Uyduruk cenneti sosyal ağda Machiavelli'den bolca alıntı bulabilirsiniz. "Kitap alıntısı" yapan bir hesap şunu uyduruklamış: "İnsanları değiştirmeye çalışmayın. Onları olduğu gibi reddedin."

https://worldview.stratfor.com/sites/default/files/styles/2x1_full/public/main/images/machiavelli.jpg?itok=Ax6ZoOd8

Laf cambazlığından ibaret bu sıradan cümlede büyük hikmetler bulunmuş olmalı ki binlerce kez beğenilmiş, yüzlerce kez alıntılanmış. Keramet cümlede mi Machiavelli’de mi kestirmek güç. Sosyal ağlarda araştırırsanız sayısız kişinin bu uyduruğu paylaştığını görürsünüz. Belli ki paylaşanların hiçbiri Prens ismindeki kitabın yakınından geçmemişler. Yeri gelmişken belirteyim; sözde kitap okuyanları buluşturan 1000uyduruk sitesi de buna benzer zırvaların yayılmasına bolca katkıda bulunuyor.

Machiavelli'nin temel konusu insan olmadığı, öğütlerini hükümdara verdiği için bu söz baştan kuşkulu geliyor. Sözdeki yapay, leş gibi 21. yüzyıl kokusunu alıyoruz ama yine de araştırmadan hüküm vermeyelim. Machiavelli o büyük eserinde insana demediğini bırakmaz:

"İnsanlar nankör, değişken, içten pazarlıklı, riyakar, korkak ve çıkarcıdırlar; iyilik yaptığın sürece yanından ayrılmazlar; gerekmediğinde sana kanlarını, canlarını, mallarını, mülklerini, dahası evlatlarını bağışlarlar. Oysa gerektiğinde hepsi arkasını döner. Her şeyini insanların sözlerine bağlayan ve başka hiçbir hazırlığı olmayan hükümdar batar." Çeviri, Necdet Adabağ'a ait. Bu cümleler, "Zalimlik ve merhamet üstüne; hükümdar korkulan mı, yoksa sevilen bir kişi mi olmalı?" başlığı altında bulunuyor.

Aynı başlık altında hükümdara şu öğüdü veriyor: "Birinin kanına, canına kastettiğinde yeterli gerekçesi ve açık seçik bir nedeni olmalıdır. Ve özellikle başkasının malına, mülküne göz dikmemelidir, çünkü insanlar babalarının ölümünü kolaylıkla içlerine sindirebilirler, ama mal varlıklarından yoksun kalmalarını asla."

Prens'i okuduğunuzda görürsünüz, Machiavelli'nin insanı reddetmesi ve bunu önermesi söz konusu değildir. O insanı tanır, tanımlar ve nasıl yaklaşılması gerektiğini söyler. Hükümdara öğüt veren birinin insanı reddetmeyi önermesi saçma olmaz mı. İnsanı reddeden hükümdar kime hükmedecek.

Kişisel gelişim kitabı yazmadığına göre Machiavelli böyle cümleler kuramaz. Ama post-truth çağındayız, Machiavelli burç yorumları bile yapabilir ve binlerce kişi beğenebilir. Machiavelli’nin üstüne atılan çok uyduruk var. İşte iki tanesi:

“Herkes senin nasıl göründüğünü bilir, ama çok az insan nasıl olduğunu hisseder!"

"Hırs hataları yapın, tembellik hataları yapmayın. Acı çekmemek için cesurca şeyler yapma gücünüzü geliştirin."

Görüldüğü gibi günümüzün aforizmanyak sosyal mastürbasyoncusu için Machiavelli, kişisel gelişimciye dönüşmüştür. Öğütlerini artık hükümdara değil, “sıradan” insanlara vermektedir.

Hemen kestirip atmayalım. Elimde Machiavelli’nin bir “Adamotu/La Mandragola” isimli bir piyesi var. Acaba oradan alıntı yapılmış olabilir mi. Belki oradaki karakterlerden biri Twitter için aforizma kusmuştur diye baktım, bulamadım. Sosyal ağ’dacılarını doyuracak, insana dair bir söze rastlayamadım.

Machiavelli’nin daha az bilinen çalışmaları var. Eğer aforizmanyaklar bu az bilinen eserlerden böyle sıradan öğütler çıkarmışlarsa ve kaynağı saklamışlarsa söyleyecek sözümüz kalmaz. Kuralı biliyorsunuz, yalnızca yazar ismi verip kaynağı belirtilmeyen “alıntılar”, büyük olasılıkla uyduruktur. Önerim, adında kitap sözcüğü olan hesaplara veya sitelere güvenip okumadığınız yazardan alıntı yapmayın, yanlışı çoğaltmayın. Bilgisizliğinizi açığa çıkartıp rezil olmayın.

Mücevher Dikinesoy - Gamlı Felsefe

Mücevher Dikinesoy - Gamlı Felsefe
ya da fesat aklın eleştirisi 

online okumak için
tıkla

indirmek için
tıkla

"Senin ne işin olur felsefe tüküren tüccar kafalı inşaatçılarla? Ağzında felsefe olsa da gözünde para yanar kimilerinin. Sen “hoca” dersin o seni beleş hizmetçi sanır. Sanmaz da öylesi işine gelir. Ah saf ve serseri arkadaşım! Adını her ne kadar Platon’dan almış olsan da sen Diyojen’in torunusun. Boş gezeceğine yine bedava çalış ama en azından tırnağının ucu kadar değecek insanlar için olsun."

Staniskazki

"Hayat doğaçlama, ölümsüzlük iyi çalışılmış roldür."

Staniskazki

Rapunzel'in Saçı Şehname'ye Uzanır

O saç bin yıllıktır, dünyanın her yerini dolaşmıştır. Kimin bu saçlar, kökü nerede. Ben de bu yazımda o saçın izine düştüm ve Rapunzel’den çok daha yaşlı olduğunu gördüm.

Önce masalı hatırlayalım:

Uuzun süre çocuk hasreti çektikten sonra muratlarına ermek üzere olan kar-kocayı rastlarız. Rapunzel’e hamile olan kadın, bir gün evinin penceresinden, komşu bahçedeki marullara1 aşermektedir. Bir cadı2 tarafından yetiştirilmiş olan marullar cezbedicidir. Koca çaresiz, gizlice bahçeye girer ve birkaç marul toplayıp karısına getirir. Tadını alınca marullara karşı isteği daha da artan kadın, talebini yineler. Adamcağız aynı girişimde bulunurken bu kez cadı tarafından yakalanır. Cadı, adamın canını affetmek ve istediği kadar marul almasına izin vermek karşılığında bir anlaşma önerir:

Doğacak çocuk, kendisine verilecektir.

Can derdine düşen adam, teklifi kabul etmek zorunda kalır.

Rapunzel doğar, büyür, "güzeller güzeli" bir çocuk olur. Cadı, on iki yaşına geldiğinde Rapunzel’i alır, ormanın ortasında, kapısı ve merdiveni olmayan bir kuleye hapseder. Kulenin dış dünyayla bağlantısı küçücük bir penceredir. Cadı içeriye girmek istediğinde seslenir:

Rapunzel, Rapunzel! Saçlarını sarkıt bana.3 

Rapunzel, ipek saçlarını uzatır, böylelikle cadı kuleye tırmanabilir. Birkaç yıl sonra oradan geçmekte olan bir prens tarafından fark edilir Rapunzel. Prens, cadının kullandığı yöntemle kuleye tırmanır. Gençler birbirini sever ve kaçmaya karar verirler. Cadı durumu fark edince, o güzelim saçları kökünden keser ve Rapunzel’i çöle götürür. Sonra prense kulede tuzak kurar. Prens, kuleye tırmandığında karşısında cadıyı görünce korkup kuleden aşağı atlar. Ölmez ama üzerine düştüğü dikenler yüzünden kör olur. Çaresizlik içinde dolaşırken yolu, Rapunzel’in yaşamakta olduğu çöle düşer. Bir biçimde yine birbirlerini bulurlar. Bu arada Rapunzel bir kız, bir erkek, ikiz çocuk sahibidir. Bu çocukların babalarının kim olduğuna dair masalda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kavuşma anında Rapunzel’in gözyaşı, prensin gözlerine şifa olur ve prens eskisi gibi görmeye başlar. Sonra krallığa dönerler, mutlu yaşarlar.

Türkçesinde marul diye geçen bitkinin aslı adı campanula rapunculus’tur4. Almancada adı, Rapunzel-Glockenblume. Rapunzel’in esaretine neden olan bitki, aynı zamanda ona adını da vermektedir.

Ormanlar, çalılıklar, çayırlıklar, çorak yerlerde yetişir. En kuzeyi hariç Avrupa, Batı Suriye, Kuzey ve Kuzeybatı Afrika, Orta ve Güney Rusya, Kırım, İran sıklıkla görüldüğü yerlerdir. Türkiye’ninse daha çok kuzeyinde rastlanmaktadır. Yaygın ismi Rampion Bellflower’dır ve masalın İngilizce edisyonlarında karşımıza rampion olarak çıkar. Latince cins ismi campanula, çana benzemesinden dolayıdır. Özel ismi rapunculus ise, şalgam anlamına gelen rapa, küçüklük ifade eden ekle birleşerek küçük şalgam olarak karşılık bulur. Cinsin dünya üzerinde üç yüz kadar türü ve çok sayıda alt türü bulunmaktadır. Kök ve yapraklarından salata yapılır.

 

Cadıların, ejderhaların ve diğer bir takım “şer” unsurların –özellikle bakire– kızlara düşkünlüğü ve neden onları tutsak ettikleri, ayrı bir tartışma, inceleme konusudur. Bizi burada ilgilendiren, Rapunzel’in saçlarının nereden geldiği.

Grim Kardeşler Almanya’nın Hanau şehrinde doğdular (Jacob Ludwig Karl Grimm, 1785-1863; Wilhelm Karl Grimm 1786-1859). Alman dil ve edebiyatı üzerine önemli çalışmalarda bulundular. Özellikle Jacob Grimm, yapıtlarıyla bugün bile kendisinden yararlanılan üretken bir dilbilimci, araştırmacıdır. Rapunzel masalının da bulunduğu Kinder und Hausmärchen (1812-Children's and Household Tales, Çocuk ve Ev Masalları), erken dönem çalışmalarıdır6.

Derledikleri masallar, günümüzden tam iki asır önce yayınlanmış ve neredeyse bütün dünya dillerine çevrilmiş, filmlere, dizilere, piyeslere, bilgisayar oyunlarına konu olmuştur. Masalları, köy ve kasabaları dolaşarak, sohbetlere kulak misafiri olarak meydana getirdikleri söylense de çoğunun daha önceki yapıtlardan devşirildiği açıktır.

Şimdi şu güzel saçlara tutunup biraz daha geriye gidelim. Bakalım, bu saçlar nereye kadar uzanıyor.

Grimm Kardeşler’den iki yüzyıl geride, İtalya’dayız. Giambattista Basile (1575-1632), İtalyan şair ve masal derleyicisidir. Hazırladığı eseri Lo cunto de li cunti overo lo trattenemiento de peccerille (The Tale of Tales or Entertainment for Little Ones, Masalların Masalı veya Çocuklar İçin Eğlence) ölümünden iki yıl sonra yayınlanıyor. Napoli lehçesiyle yazılmış bu derleme içerisinde yer alan öykülerden birinin adı Petrosinella’dır. Burada cadı değil insan yiyen dişi dev vardır ve göz dikilen bitki maydanozdur. Bu bitki, Grim Kardeşler’in versiyonunda olduğu gibi ismini başkaraktere veriyor5. Aynı şekilde bahçedeki bitkiye karşılık doğacak çocuk talep ediliyor. Petrosinella kuleye hapsediliyor. Yine kulenin tepesine ulaşmak için tek araç, saçlar.

Giambattista Basile’in çalışmasından yaklaşık altmış yıl sonra yolumuz Fransa’ya düşüyor. Mademoiselle de La Force veya Charlotte-Rose de Caumont de La Force (1654–1724) ilginç yaşam öyküsüne sahip bir kadın. Onun kaleminde masalın adı Persinette oluyor (1697). İngilizce çevirisinin ismi Little Parsley yani Küçük Maydanoz. Söz konusu masal, Basile’in Petrosinella’sı ile pek az değişikliğe sahip.

Grimm Kardeşlerin Kinder und Hausmärchen’in ilk edisyonundan yirmi yıl önceye gidiyoruz. Yine Almanya’dayız. Friedrich Schultz (1762-1798), Kleine Romane’ı (Küçük Masallar) 1790’da yayımlıyor. Tahminler, Grimlerin esin kaynağının bu eser olduğu yönünde6.

Maria Tatar, Grim Kardeşler üzerine yaptığı çalışmasında, Christine de Pizan (1363–1430) tarafından yazılan Le Livre de la Cité des Dames (The Book of the City of Ladies, Hanımlar Şehri Kitabı) adlı eserini kaynak olarak gösteriyor. Pizan’ın kaynağınınsa Azize Barbara Efsanesi olduğunu söylüyor.

Efsaneye göre Azize Barbara, Nikomedya’da, bugünkü İzmit’te yaşayan varlıklı, putperest bir babanın, olağanüstü güzellikteki kızıdır. Bu eşsiz güzelliğe talip olup evlenme talebinde bulunacakların kızını elinden alacaklarından korkan adam, onu dış dünyadan korumak için bir kuleye kapatır. Azize Barbara zaman içinde Hıristiyanlık inancını benimser. Kendi inançlarına aykırı hareket ettiği gerekçesiyle babası tarafından öldürülür. Hikâyenin farklı bir anlatımında kuleye kapatılmasının sebebi güzelliği değil, Hıristiyanlığı kabul etmesidir.

Şimdi günümüzden bin yıl geriye gidiyoruz, İran’dayız. Firdevsi (ö.411/1020), yaklaşık 981 yılında yazmaya başladığı Şahname’yi ilaveler yaparak 1004 yılında tamamlıyor. Bambaşka bir anlatıda yine o tanıdık saçla karşılaşıyoruz:

3005 Zâl ona karşılık verdi, dedi ki: “Ey ay yüzlü güzel! Benden sana selam ve felekten de aferin olsun! Ben nice geceler gözlerimi Simâk yıldızına dikerek heyecan içinde, her kötülükten uzak olan Tanrı’ya, senin yüzünü gizlice bana göstermesi için yalvardım. Şimdi senin sesini işitmek, bu tatlı ve nazlı sözlerini duymakla sevinç içindeyim. Birleşmemiz için bir çare bul! Sen damda, ben sokakta… Böyle nasıl olur?” dedi. 

3010 Komutanın bu sözlerini işiten Rüdâbe hemen gece gibi kara saçlarını çözdü ve onları yeryüzünde hiç kimsenin görmediği, miskten yapılmış bir kement haline getirdi. Saçlar gerdanının üzerine tel tel ve bir yılan gibi kıvrım kıvrım dökülmüştü. Rüdâbe saçlarından yaptığı bu kemendi sarayın damından aşağıya kadar sarkıttı. Sonra ona damdan seslenerek: “Ey pehlivan oğlu pehlivan!” dedi. “Haydi, kemerini bağla, aslan gibi göğsünü açıp padişahlara yaraşan pençelerini uzatarak şu saçlarımın ucundan tut! Onlar senin emrine hazırdır.” 7

Fakat Zâl, Rudabe’nin bu teklifi uygun bulmuyor ve kölesinin elinden bir kement alarak hedefine ulaşıyor.

Saçların sevgiliye ulaşmada araç olarak kullanılması efsanesi, belki de çok daha eskilere dayanıyordur. 


1 Marul, masalın aslındaki bitkiyi tam karşılamıyor. Rampion, campanula rapunculus, frenk salatası dediğimiz bir bitki.

2 Büyücü kadın. Alm: Zauberin, İng: Enchantress

3 Rapunzel, Rapunzel, Laß mir dein Haar herunter”, “Rapunzel, Rapunzel, Let down your hair to me.

4 Taksonomisi şöyle: Alem, plantae; alt-alem, tracheobionta; bölüm, magnoliophyta; sınıf, magnoliopsida; alt-sınıf, asteridae; familya, campanulaceae; cins, campanula; tür, campanula rapunculus. / Turkish Plants Data Service

5 İlk edisyon 1812, son edisyon 1857 tarihindedir.

6 Bu eser, Cindirella (Külkedisi) masalının da muhtemel kaynağıdır.

7 Firdevsi, Şahname, Çev: Necati Lugal, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2009, s.176


Eski Dostum Kertenkele

"Nasuh, yüzünü bana neden göstermiyorsun?"

"Yaptığım iş yüzümdür."

Şebnem İşigüzel,
Eski Dostum Kertenkele,
İletişim Yayınları
s.43


Çekirge Bir Sıçrar İki Sıçrar, Ilia Malinin Dört

Illia Malinin, 19 yaşında spor tarihine adını yazdırdı. Aksel (axel) atlayışı, resmi yarışmalarda 4'lü yapan ilk ve tek sporcu. Aksel, artistik buz patenindeki en zor atlayışlardan biridir. Diğer buz pateni atlayışlarından farklı olarak önce geriye doğru kayarak çıkış yapılması gerekir. Bu nedenle, ekstra yarım tur içerir. Örneğin, teklide 1,5 tur, ikilide 2,5 tur, üçlüde 3,5 tur dönülür.

Malinin, altı atlama hareketinin tamamında 4'lü yapabildiği için kendisine "Quad God" denmektedir.


Malinin, Montréal 2024 Artistik Patinaj yarışmasında, serbest programda 227.79 puanla dünya rekorunu kırdı ve genç yaşında "yaşayan efsane" olmayı başardı. Videoda Malinin'in tarihi performansını izliyoruz.

Malinin, patenci çiftin çocuğu. Annesi Tatiana Malinina ve babası Roman Skorniakov, Özbekistan'da doğmuş, Özbekistan'ı uluslararası yarışmalarda temsil etmiş patenciler. Anne Malinina, Özellikle 97-99 yılları arasında tam bir parlayan yıldızdı. Malinin, bu sporcu çift Amerika'ya yerleştikten sonra doğdu. Anne babasının yönlendirmesiyle çok küçük yaşta buz patenine başladı. Malinin'in antrenörlüğünü bugün de babası yapmakta.

Gölge Tiyatrosu Sahnesi

Bütün parçalar 4 milimetrelik ahşap malzemeden oluşuyor.
Sahnenin perdesi A4 boyutunda aydınger kağıdından.
Bu da parçaların birleştirilmesini gösteren animasyonumuz.

Can Yücel'in Postalı Kime Girdi

“Kart sensin postal da sana girsin.”

İnternet kadar eski söylentiye göre Duygu Asena, bir televizyon programında Nazım Hikmet’e “kartpostal şairi” demiş. Bunun üzerine Can Yücel, programa telefonla katılmış ve "kart sensin postal da sana girsin" diye çıkışmış. Böyle bir çıkış deli dolu, küfürü esirgemeyen Can Baba’ya aykırı düşmese de elimizde söylentiye delil bir kayıt bulunmuyor. Bunun canlı yayında değil bir panelde yaşandığını, gözüyle, kulağıyla tanık olduğunu söyleyenler de var.


Konuyla çok insan ilgilendiği, didik didik ettiği için üzerinde durmayı gerekli görmüyorum. İnternette her okuduğunuza her gördüğünüze ve duyduğunuza inanmamanız gerektiğini öğrenememişseniz rezil olmanız işten değildir. Hele edindiğiniz veriyi kullanacaksanız mutlaka sağlam kaynaklardan sağlamasını yapmanız gerekir. Yanlış gibi gaf da internet evreninde ışık hızında yayılabilir. Örnek olsun, bir zamanlar Nazlı Ilıcak, Mevlana’ya ait sanarak Can Dündar’ın yazdıklarını köşesine taşımıştı.

Duygu Asena 2004 yılı ortalarında Vatan’da “Kart ve Postal Hikayesi”ni doğru olmadığını açıkladı. Yazısında "...1950 sonrası yazdıkları, Saman Sarısı hariç kartpostal şiirleridir..." sözünü alıntılayarak, bu sözün Ece Ayhan’a ait olduğunu belirtti. Asena, şöyle devam edip kendi tezini ortaya koyuyor:

“Herhalde Ece Ayhan'ı kadın zanneden bir ‘salak’ bir süre sonra onu benimle karıştırdı ve Ece oldu Duygu... ‘Postal girsin’ bölümü de o salağın yaratıcılığı işte.”

Söylentinin evrimi daha karmaşıktır ve nihayetinde gerçekten ayırt edilmesi güçleşebilir. Söylentinin kaynağını ararken karşıma Küçük İskender çıktı:

can yücel'in kitabı: seke seke
"seke seke ben geldim, sike sike ben gidiyorum” diye biten bir
şiirle açılıyor kitap,
sansürsüz! bu mısraların altyapısı, taşıdığı derin mana (manada yer kaplamak)
poetik birikim karşısında kitabı elinizden düşürmemeniz mümkün değil!
hele benimle ilgili bir şiir var ki:
yalnızca alıntılıyorum:

"küçük iskender
kuşumla fazla oynama sen!
seni becereceğime, ayol
büyük iskender’i beceririm
hem sana şunu da söyleyeyim:
nazım için ‘gurbette yazdığı şiirler
kartpostal şiiri’ diyen ece'nin kendisi
kart bir postal…."

"ve ben küçük iskender, diyorum ki:
kötü bir şairden daha üzücüsü,
iyi ama bunak bir şair olmaktır!”

Söylenti, üç şairi buluşturuyor: Can Yücel, Ece Ayhan ve küçük İskender...

Sonradan araları mı açıldı, ne oldu bilemiyorum, Can Yücel ile küçük İskender’in tanışıklıkları, birlikte oturup içmişlikleri var. Can Yücel, İskender’i telefonla arayıp “atla gel hemen” diyebildiğine göre bir samimiyetleri varmış. küçük İskender, “Her Şey Ayrı Yazılır” kitabında, “can yücel ile küfür mesaisi” başlığı altında anısını anlatıyor:

 

“Aile evinde kaldığım zamanlar. 30 yaş henüz uzakta bir ihtimal. Ev telefonu çaldı sabahın köründe; açtım, Can Baba. "Atla gel hemen," dedi- kapattı. Belli ki Güler Abla yine kızıp çekmiş gitmiş, Can Baba da alkole abanmış. Canı sıkkın, muhabbete adam arıyor.

Kuzguncuk’a vardığımda konuşmamızın üzerinden bir saat bile geçmemişti. Eh, Beşiktaş’tan Üsküdar’a bir motor, oradan da bir otobüs. Üzerimde babamdan aşırılmış bir paket Samsun sigarası var, bir de dönüş parası. Can çağırdığına göre rakı zaten musluktan akıyordur.

Güler Abla yokken üstatla ilgilenen, yemek pişiren, ona yarenlik yapan Balıkçı Gümüş de ortalıkta görünmüyor. Girişte hep oturduğu masada Can Yücel. Masa hep ıslak. Bardaklar mı devriliyor, dolaptan çıkartılan şişe mi terliyor- anlaşılamıyor. Masaya saçılmış sigaraların da çoğu ıslak. Genel bir ıslaklık hakim kısaca. Can Baba, hız sınırını çoktan aşmış, o nedenle konuştuklarından hiçbir şey anlaşılmamakta. İri cüssesini dik tutmakta zorlanıyor, arada bir öne doğru düşeyazıyor.

"İç," dedi bana. İçmek, ortamdaki kasveti seyreltecek gibi. Bir-iki kadehten sonra tehlikeli cümleyi de kuruverdi:

"Şiir oku."

Her zaman yanımda taşıdığım çantamı, Rüstem’i açtım; üç-beş şiirimi çıkardım içinden. En afili olduğunu düşündüğümü okumaya başladım – şairanelik yapılan, ağdalı bir mısra ile meseleye girişen cinsinden.

– "Kes," dedi Can Baba. "Başka oku."

Telaşla diğerine geçtim – bunu beğenir herhalde.

– “Kes,” dedi Can Baba. “Başka, başka..”

Okumama izin vermiyor çünkü hangisini seslendirmeye girişsem birkaç kelimeden sonra durduruyor beni. Ne istediğini, nasıl bir şiir beklediğini anlamaya çalışıyorum panik halinde. Mevcut şiirler de tükenmek üzere. Hatta bitti bile.

Sonunda boş bir sayfa geçti elime; üzerinde hiçbir şey yazmıyor. Onun görmesini önleyerek hafifçe kaldırdım kağıdı ve sanki oradan okuyormuş gibi başladım doğaçlamaya.

– “Gökyüzünün götündeki kuşlar..”

– “Bak,” dedi, “işte bu güzel!”

Yıllar öncesinde farkına varmadan bir hatayı doğru gibi algılamanın toyluğu. Can Baba'nın içinde küfür olmayan şiiri sevmediğini düşünmüş olmalıyım o sıra. Oysa küfürden çok doğallığın peşindeydi o. Şiir yazacağım diye imgeleri çimentoya bulandırmanın, içtenliği çiğlik sanmanın yanılgısıyla cebelleştiğimi hissetmiş, zorlamıştı beni. Kekeme birini sinirlendirip, üstüne üstüne gidip şakımasını sağlamıştı.”

Can Yücel, bugünleri ve kendisine aitmiş gibi paylaşılan beş para etmez uydurukları görseydi kim bilir ne güzel küfrederdi...


Çağlar Simsoy'un Tüm Kitapları

Öyküler:

Çağlar Simsoy - Dans
https://drive.google.com/file/d/1bhom-YVsxT8K36eIo8l4uWSVWSMSzPpm

Çağlar Simsoy - Düdük
https://drive.google.com/file/d/1m_ocw3kYhdUM-vyfUgWxUWrZPk8wawPY

Çağlar Simsoy - Masallar
https://drive.google.com/file/d/1rZl0AfRCDOmZu-uCyhMl73Qe7hiltQr4

Çağlar Simsoy - Sakızçalar
https://drive.google.com/file/d/1dgw0c34a24LEYMQMD4rIkdfdnR_KjNW8

Çağlar Simsoy - Ya Ata Bin Ya Karıncaya
https://drive.google.com/file/d/1QbXCxBMAtH6pnTQjNoPla5fQhAd3sEIp

Çağlar Simsoy - Yalancı
https://drive.google.com/file/d/1RH9CEfiDwyY1OvSMwIJfGzTSSMfhCyBC


ŞİİRLER:
Çağlar Simsoy - Hiç
https://drive.google.com/file/d/19-irr3zga0qCSDv9IlX0eSEQK7gw3peG

Çağlar Simsoy - Virgülsüz
https://drive.google.com/file/d/1CoZIM6GzI2xMRIhAsveXezWKnGIfMCet

Çağlar Simsoy - Yük
https://drive.google.com/file/d/19-irr3zga0qCSDv9IlX0eSEQK7gw3peG


Bütün kitapların indirmek için:
https://disk.yandex.com.tr/d/UzyGXkW1aWM0AA

Eflatun Solmaz - Köle

  Ya salağa yatarsın. Ya nereye yatarsan yat, salaksın. Dostluklar ısınıyor içimde, transistörler gibi... Zorunlulukların ve arzuların dilek...